Salı, Aralık 21, 2010

Değişim Rüzgarları

Bir rüzgâr esti bir anda kalbimde, güçlendi ve fırtınam oldu. Yerimden kaldırdı beni, suskunluğa boğdu tüm bedenimi. Sustum, çünkü tanıyordum rüzgârın sahibini. Değişim rüzgârlarıydı bunlar Heraklitos’u haklı çıkaran. Aniden kulağımda bir ses belirdi. “Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir.” dedi.
         Bazı insanlar anlamaz değişmek gerektiğini. Sevmez değişmeyi, değiştirmeyi. Ama bir kanundur bu yukarıda dediğim gibi. Kimse çürütememiştir, Heraklitos’un tezini. Karşı çıkar bazıları, değişime gereksiz der, sebepsiz der. İnsan yedisinde neyse yetmişinde de odur der. Ama aldırış etmez benim gibiler buna imkânsızın “–sız” ekini görmez. İmkânı dâhilin de görür her şeyi. Bilir değişimin gücünü ve gösterir herkese.

Cumartesi, Aralık 11, 2010

Hislerimden Selamete


Geri dönüp bakıyorum geçmişe sanki geleceğimi görebilecekmişim gibi.. Geçmişte aranmaz gelecek dedi biri bana ta ki o zaman bıraktım geçmişimi incelemeyi.
Aynı düşüncelere sahiptir aslında insanlar kimse kötü düşünmez. Sadece iyi düşünmeyenler vardır diyorum ben, bir bilim adamı tavrıyla. Yazılarımı okutmak değil benim amacım yalnızca fayda sağlamak diyorum oysa. Hep şiir gibi çıkıyor ağzımdan sözler. Hep bir name var yazdıklarımda. Neden beni böyle kabul etmiyor edebiyat? Devrik cümleler ile oluşturulan yazıları pek takdir etmiyor? Beni bilen bilir diyorum konudan uzaklaşmadan, insanların düşüncelerine geri dönüyorum.

Cumartesi, Kasım 27, 2010

Ara Sınav Nâmıdiğer Vize..

Sistemin tutsağı olan her üniversite öğrencisinin stresini yaşamak zorunda olduğu bir hafta var önümde, vize haftası. Geceyle sabahı birbirine katıyor bu zamanda öğrenciler.. Kahve tüketimi %30 artıyor, restaurantlar gece 2 lere kadar mesai yapıyor, senenin başından beri kapağı açılmamış kitaplar açılıyor ve daha bir sürü değişiklik oluyor bu hafta içerisinde..

Cumartesi, Kasım 06, 2010

Kalp Sözü..

Daktilo gibi kalbim bugün, durmadan yazıyor. Yazdıkça çıkarıyor acı suyunu. Hayat bu, artık anladım, geldi gidiyor.
Durmadan kovalardım bundan önceleri hayatı yazdıklarım insanları hayatın önüne geçirirdi. Ki şimdi arkasındalar insanlar hayatın öyle bir şey yazmalı ki vermeli insanların eline hayatın tasmasına bağlı zinciri.Dikkat edin, yazdıklarım hep kafiyeli.
Düşüncelerim beni yazmaya sevk ediyor, bazen öyle oluyor kalbim çıkacak gibi söz üretiyor. Hem anlamı aramak hem de anlamlı yazmak zor oluyor. Zoru seven yazar şaire özeniyor. Yazarken yazdıklarını bir name gibi yazıyor.

Cuma, Ekim 29, 2010

Anlık Bir Ruh Hali

   Kokusu burnumda tüten bir hüzün kapladı içimi, bunu bekliyordum dediğim. Uğruna sayısız kelimeler döktüğüm anlamlı anlamsız cümleler sarfettiğim, söyle bana "Nerdesin?". Tek soru, tek sözcük açıklar bazen her şeyi, anlam aranmaz her sözcükte ama arayan bulur daha önce de dediğim gibi.

Cumartesi, Ekim 16, 2010

Yazmak Üzerine..


  "İyi hoş bu kadar yazıyorsun da neden be abi?" dedi biri. Dedim dert büyük tasa büyük hem dert olmasa da dermanı veren de yazmış yazdırmamış mı?

  Konumuz yazmak üzerine... Yazarım çizerim okuyan okur gören görür. Yazdıkça rahatlarım, bazen anlatırım bazen anlarım. Tüm sıkıntılarımı dertlerimi kalemin içine yüklerim. O da kağıda yükler ağırlığını. Harfler birbirini kovalar kelimeler anlamlarını arar yazılarda. Herkese tavsiye ederim mutluluğun sırrı kalemdedir. Kişi önemli değildir. Akıl da önemli değildir. Herkes her şeyi yazabilir.

Cumartesi, Ekim 02, 2010

Aşk-Kayıp-Sessiz..

Sessizlik öyle buluşsun ki ses ile bütün sevgililer kıskansın seni.. Ve aşk seni bulmadan sen onu bul ki, ben seni buldum o yüzden kaybetmek de benim hakkım demesin sana.. Öyle bir dua et ki Dünya kıskansın seni ve öyle bir şey yap ki, aşkın sevgi ile sevgin duan ile buluşsun ve kalbinin aşkı kaybetmeye hakkı olmasın..
Aç acına dolaşırken gördüğüm iki ağaç dikkatimi çekti öyle yakındılar ki birbirine neredeyse gövdeleri birbirine değecekti, fakat ona rağmen dalları birbirinden uzaktı birbirlerine sırtlarını dönmüş gibiydiler derken birinden bir elma düştü ve diğerinin dallarının arasında kaldı.. İlk hediyesiydi  bu bir ağacın diğerine verdiği, aradan iki yıl geçti. Ağaçları tekrar gördüğümde, gövdeleri birleşmişti sanki biri diğerini içine almıştı. Ve birileri tam ortalarına bir kalp çizmişti.. Gülümsedim ve öylece bakakaldım..

Cuma, Ekim 01, 2010

Dil Belası..

  Hüccet'ül İslam İmam-ı Gazali'nin yazdığı kitap islamî açıdan dilimizi nasıl kullanmamız gerektiğini açıklıyor. Eserde dilin 20 hatalığından söz ediyor..
  Başlıklar şu şekilde;
  • Susmanın Fazileti
  • Mâlayani(Boş) Konuşmak
  • Fuzûli Konuşmak
  • Bâtıla Dalmak
  • Münakaşa ve Mücadele
  • Düşmanlık
  • Yapmacık Konuşmak
  • Çirkin Sözler Söylemek
  • Lânet Etmek
  • Şarkı ve Şiir
  • Mizah/Şaka
  • Alay Etmek
  • Sırrı Yaymak
  • Yalan Yere Söz Vermek
  • Yalan Konuşmak ve Yalan Yere Yemin Etmek
  • Gıybet Etmek
  • Söz Taşıma-Kovuculuk
  • İkiyüzlülük
  • Övmek

Salı, Eylül 14, 2010

Çok Genç Kuşak Çatışması Mı? Yok böyle bir şey.. :)

Bundan önceleri 5 sene boyunca sabah akşam bindiğim bir seyahat aracında(BursaRay/Metro) ilerliyorduk. Gözüme ilişen tek şey bir amca ile bir ufaklık arasındaki iletişimdi.. Birisi hayattan nasibini almış kafasında saç namına bir şey kalmamış, amiyane ve biraz da argo bir tavırla, bir babalık.. Diğeri daha henüz hayatın bile ne olduğunu bilmeyen bir ufaklık.. :)

 Evet, dede torun ilişkisi konumuz.. Kuşak çatışması diye bir şey olmadığını gözler önüne seren bir ilişki.. Üstelik bir söze bile gerek yok. Amcanın gözlerini kapatıp sonra da açtıktan sonra bir ce'e.. demesi yetiyor ufaklığa.. Dünyalar onun oluyor bir anda. Genç kuşakla çatışan babalık, çok genç kuşağı sevebiliyor, kendini sevdiriyor. Ne oluyor da biraz zaman geçince çocuklar annelerini babalarını tanımaz oluyorlar ha.. Biri bana anlatsın..

Pazartesi, Ağustos 30, 2010

Batan Güneş Elbet Doğar Bir Gün

Unutulan günler, sessiz geceler geçirdim hep. Gecelerin arkasına saklanan özlem bağladı gündüzlere beni. Ağlamadan acı çekmenin ne demek olduğunu anladım..Sonra bütün bunların sebebi ay gibi parladı gecemde, telafisi mümkün dedi yaşadıklarının bir gün olacak geçecek dedi hepsi. Dünya oldum yıldızların karanlığı Güneşin aydınlığında. Hep aynı şeyler istediğim farklı şeyler değil ya.. Batan Güneş elbet doğar bir gün bunu sakın unutma..

Pazar, Ağustos 15, 2010

Yurdum İnsanının Şiir Sevdası..

Yaktı sessiz bir çığlık gecemi, zaman sahurdan önceydi. Kalktım da içtim yarım litre su kandırmadı yanan yüreğimi..
Şiir sevdamdan bahsedeceğim biraz bugün. Çok önceleri başlamadı ama geç de başladığı söylenemez bu sevdanın. Ne zaman ki 3 günde bir kitap okur oldum. Yazardım, şair oldum. Herkes şair bizim ülkede diyor Ahmet T. ALKAN. Haksız da değil. kime yaz desen güzel şeyler yazıyor. Yazıyor da yayınlamıyor. Ne yazsa beğeniliyor. Türk insanı abi böyle.. Yani yersen? :)
Milletimi ülkemi işte bu yüzden seviyorum. Bir gün bir yurdum insanı eline almış Nazım Hikmet'i okumaya başamış. Okumuş okumuş çok beğenmiş. Sonra, bu adam yazdı da ben neden yazamayayım olmuş. Almış kalemi eline başmış yazmaya..
Ah İstanbul, toprağın altın derler de
Asıl altınlık dilencinde,
Nazım Hikmet de yazmış da,
Asıl dert bende.. :)
Bugünden bilitibar, şiirlerimin çok güzel olanı dışında yayın yapmayacağım. Yurdum insanının bu tutkuya bir dur demesi lazım değil mi??

Pazartesi, Ağustos 09, 2010

Bu Millette Okuma Sevdası Var Mı? Korkusu..

  Bugünkü yazarlardaki yeni korku bu korku. Acaba yazdıklarım okunur mu? Ne işe yarayacak yazacağım da? Zaten Türkiyede bir insan yılda ortalama 3-5 kitap ya okuyor ya okumuyor.. Yaz kardeşim sen yaz da okunursa okunsun.. Okumayan da hindi gibi dolaşsın ortada ben okumadım ama ben bilirim ben bilirim diye.. Cahiliyet abideleri..
  Canımız sıkılıyor aslında bu cahil kesimin artmasından dolayı ama yapacaklarımızı yapıyoruz gibi geliyor. Biz yazıyoruz söylüyoruz okuyun diyoruz. Gençler kendi havalarında ne okuyacağım be izlerim daha iyi sözleri devam ettikçe bu cahillik sürecek kanımca.
  Bence biz de elimizden geleni yapmıyoruz, daha doğrusu bu yazının ulaşıp kâle alınacağı kesim sayısı çok az ama elimden geldiğince çok insana ulaştıracağım bu yazıyı, kısa tutayım da çok okunsun diyeceğim bir de..
  Tek sıkıntım okumaktan sıkılan bir millet olmamız.. Sıkıntıdan bile sıkılıyoruz artık öyle ki.. Kitap okuyanlara bunu okuyacaksın da ne olacaksın bilim adamı mı diye bakan bir millet. Çok garip, bizim bildiğimiz istediğimiz millet olmayan bir millet. Bazıları veriyor yangını çoğunluk kitap okumuyor bir de Türküz biz kardeşim zekiyiz akıllıyız diyorlar diyor. O zaman bunlar Türkse ben değilim falan deyip kendini çoğunluğun dışına atıp azınlık olarak iyi bir iş yaptığını sanıyor ama yanlış yapıyor.
  Mesajı alan alır, bu yazıyı da okuyan okur deyip yazıyı burada noktalandırıyorum..

Cuma, Haziran 18, 2010

Kuşak Savaşı

Bugün farkına vardığım bir olay üzerine yazıyorum bu yazıyı.. Daha önceleri hep söylerlerdi, "kuşak çatışması" diye ama aldırış etmezdim pek. "Hiç kuşaklar çatışır mı? Bak biz babamla ne güzel anlaşıyoruz." derdim. Bugün anladım ki, kuşaklar savaş halindeymiş de biz uzak duruyormuşuz savaştan.
Şöyle ki, ben küçük büyük bütün insanlarla anlaşabilen, küçükle küçük büyükle büyük olabilen bir varlığım. Bugün bizim mahalledeki benden yaşça küçük arkadaşlarla spor yapma bahanesiyle oynadığım mahalle futbolu oynuyorduk ki, çocukluğuma döndüm. Eskiden, mahallede benden büyüklerle büyük olup top oynadığım zamanlarda onların her dediğini yapan, çünkü ne kadar kötü oynarlarsa oynasınlar her dediklerini doğru bildiğim abilerdi onlar, bir çocuktum. Şimdi büyük tarafına ben geçtim ki ne göreyim, ne desem itiraz geliyor. Tabi, öyle büyüyen bir çocuk olarak benim de içten içe sinirlerim tepeme geliyor. Hal böyle olunca, futbolu spor yapmak için oynadığımı unutuyorum. Böyle olunca ne oluyor, işte size kuşak çatışması.
Büyüklüğümü ortaya koyuyorum, ona omuz at, bunu yere düşür, topa olanca gücünle vur, falan derken spor kelimesi bir anda savaş oluyor.
Bir şeyden daha şikayetçiyim, bu eski nesilin Türkçe biliyorum deyip, Türkçe yerine saçma sapan bir dil oluşturmasından. Bir şey söyleyecek "bişi söyleebilirmiim." diye bir şeyler yazıyor. Sonra "n'piim yaw.","napıosun" vb., bunlar ne kardeşim, iki harf fazla yazacaksın diye güzelim Türkçe'yi alt üst etme bir zahmet. Uyardığım insanlar da "Ben böle yazıorum, böle konuşmuorum ki.." diyor. Allah'ım sen akıl fikir ver diyorum, daha da bir şey demiyorum..

Perşembe, Haziran 10, 2010

Ben ve Yolum..

Sakin gecelerin kurbanı, biten günlerin tekrarı gibiyim. Işıktan gözleri kamaşan minik bir tavşan gibi yüreğim. Taze yanlızlıkların, çaresizken umutlananların abisiyim. Kendi söküğünü dikemeyen, başkalarına şaheserler dikebilen bir terziyim. Ben benim ama kendini düşünmeyen, başkaları için yaşayan bir benim. Olmayın benim gibi diyorum gençlere, gitmeyin izimden. Acımasız olun biraz, gaddar olun diyorum. Ama gençlik dinler mi? İnadına geliyorlar. Aynı yolu izlemeselerde çoğunlukla benim yolumun üzerinden geçiyorlar. Sonu gelmedi henüz bakalım doğru mu bu yol. Öyle kolay kolay bitmez ömür, yaşamak da zor, ölmek de zor..

Perşembe, Haziran 03, 2010

Küresel Isınma Yazı

Yazın başlangıcı
İlkbaharın sonu geldi
Küresel ısınmadan mı bilmem
İçimizde ateşler bilendi.
Öyle ki, sanki bilerek bugüne denk geldi.
...
Kerim benim adım, yazarım öylesine,
İnce mesajlar var sözlerin her birinde
Ne şairim ben ne de yazar
Unut artık baharı içimi yaz paklar. :)

Pazartesi, Mayıs 31, 2010

O Günü Bekliyorum..

“Müslümanlar, Yahudilerle harp etmedikçe kıyamet kopmayacak. Harp olacak ve Müslümanlar onları yenip öldürecekler. Öyle ki, Yahudiler ağaç ve taşların arkasına saklanacaklar, o ağaç ve taşlar konuşarak, “Ey Müslüman, ey Allah’ın kulu, arkamda bir Yahudi var, gel onu öldür,” diyecek. Sadece ⁄arkad ağacı haber vermeyecek, çünkü bu ağaç, onların ağacıdır.” (Ennihaye, cilt 1, shf. 87, 103, 104, 117, İbni Mace, cild: 2, shf: 1363; Müslim, cild: 4 Shf: 2239)

Perşembe, Mayıs 27, 2010

Farkındalık

Bazen öyle bir farkındalık gelir ki insana, anlar söylediği sözlerin yanlışlığını. Ama öyle ki, arkasında durmaya çalışır yine de. Bir gün gelir sen de farkına varırsan yanlış sözlerin esiri olduğunun, durma arkasında, yanlış ile yanlış olma. Doğru sözlerin yanlış adamıydım bundan önceleri. Durmadım yanlış benliğimin arkasında, doğruluk tartışılır da yanlışlık tartışılmaz, unutma..

Pazartesi, Mayıs 24, 2010

Unutma

Bir gün kaldığın yerden başlayacaksın

biri seni bulacak...
...
Önce korkacaksın eski acılara yakalanmaktan

Biraz ürkeceksin.

Ne kadar dirensen de nafile

İnsansın sonuçta seveceksin....





Eski acılara bakıp da küsme sevdalara

Gavura kızıp da oruç bozulmaz

Sök at kafandan acaba'ları!

Bir kemik aynı yerden

İki defa kırılmaz..."

Can Yücel

Çarşamba, Mayıs 12, 2010

Geceden Beklediğim

Gece birleşir güne ve gün biter.Sonra gece çeker gündüze böyle biter gece de..Gecenin ayı var gündüzün güneşi . Sen gitmeden önce buralarda hep gündüz idi. Lakin geceler erkenden geliverdi.
Bekledim seni ,gündüzü bekler gibi. Uzadı geceler kuzey kutbundaki gibi.Gel artık yeter ,sıkıldım gecelerden ,örtünme ayın arkasına çık da güneşim oluver.

Perşembe, Nisan 29, 2010

Yaşam Felsefesi

Yalnız gecelerin sessizliğinde yaşama sarılmaktır benim felsefem. Tek derdi yaşamak olanların tutulduğu sevdadır tasam. Anlamaktır, anlaşılmayan anlamların ardında yatanı. Anladığını üflemektir soluduğum sevda atmosferine. Baharın çocuğuyum ben güzün hüznünde doğan.. Sonu bulan, sonda yaşamak zorunda olan..

Rüzgarın Getirdiği

Bindim eğerine rüzgarın. Savurdu beni öylece.. Bindiğim yerden, bildiği yere. Rüzgar bilirmiş meğer gideceği yeri. Hep sanırdım ki hiç bilmeden gider. Rüzgardan gelen, rüzgarla giden bir söz dilimin ucundaki. Bilmediği yerde rüzgara binen. Bilse de bilmese de istediği yerde inen. Çıktı ağzımdan da bindi rüzgara. İndi bu sözü okuyanın avuçlarına. İster aklına koy bu sözü, istersen de at gitsin. Rüzgarın getirdiğini, rüzgara bırak gitsin.

Çarşamba, Nisan 28, 2010

Yazdım..

Yazdım, düşünmeden, düşürmeden, düşmeden..Düşündüm, hiç acele etmeden. Histerik düşüncelerimin esiri oldum kimi zaman. Kimi zaman çocuksu melankoli hayatımı hatırladım. Yazdım, hiç bilmeden,görmeden, üzmeden.. Eski Türk filmlerindeki gazeteci çocukların sloganlarını hatırladım Onlar "YAZIYOR, YAZIYOR.." dedi, ben yalancı çıkarmadım.. Kimsesiz yalnızlığın esiridir yazdıklarım sensiz bir baharın yazıdır. Belki baharıdır belki güzüdür ya neyse.. Anladığın anlam kattı bildiğime. Hem bildiğime hem bilemediğime. Bilen bilir beni yalnız. Anlayan da anlayamaz ya. Yazdıklarımın esiri kimsesiz yalnızlık mı ben miyim bilmiyor yalnızlığım, almıyor aklım dinmiyor içimdeki bu heves, yazdım bunu da işte öylesine..

Perşembe, Nisan 22, 2010

Bir Rüya Yolculuğu

Yeni bir rüya gibi aklımdaki, hem gelip geçici, hem hayatımın geleceği gibi. Düzenlediğim her yazı, yaptığım her iş, yoruyor beni. O yorgunluk ki, sanki kalıcı. O rüya ki, sanki yansıtır geleceğimi. Sıkıntılı bir rüzgarın savurduğu saçlarımı, savurdukça ihtiyarlattığı beni. Hem beni hem de saçlarımı. Uzun bir yol var önümde ve öyle çok seçenek, öyle çok yol ayrımı var ki, kafam karışıyor işte. Düşüncesizce seçtiğim yollar çıkmaz sokak oluyor. Düşünüp de karar verdiklerim hiç bitmiyorlar. Gelecek bu yolun da sonu sabret. Sabret ki eresin, uzandığın ama bir türlü ulaşamadığın yere. Sabret ki kavuşasın sevdiğine. Gözümü açıyorum birden ve bahsettiğim rüya bu aklımdan geçen...

Perşembe, Nisan 15, 2010

Sebebi Karışıklığın..

Aklım başımda değil yine. Aslında hiç gerek yokken bile, yazıyorum her fırsatta öylece.. Neden yapıyorum ki bunu bilmem. Artık sözlerim tarihe kazınıyor. Tarih sözlerime giriyor, sözlerim tarih oluyor.. Adımın gerektirdiğini düşünme aşamasındayım hâlâ. Sessiz olmaya çalışan ama bir türlü beceremeyen bir benliğim düşünceler alemimde. Anlayan da yok anlatan da yok beni henüz. Karışık duyguların esiri, Dünya hapsinin mahkumuyum adeta. Gün sayıyorum çetelemde attığım her çizgi daha karmaşık düşüncelere sürüklüyor beni. Geçtiğim her gün, çorba etkisi yapıyor oluşturduğum hayat yemeğinde..

Pazartesi, Nisan 12, 2010

Ömrü Hayatımın..

Aklımla oynuyorsun galiba hayat.. Bana şaka yapma.. Kabak tadı verme bana, bit zamanında. Ya bit artık ya da beni yorma.. Azıcık mutluluk istediğim, fazlası değil. Akrep var cebinde sanki, istediğim fazla değil.. Ömür bu bitecek, peki ya sen bitecek misin? Bilmiyorum. Belki de hiç bitmeyecek hayatımın ömrü, belki de hiç gelmeyecek istediğim mutluluk. Çıkarma beni çileden bırak da gideyim, bitsen de bitmesen de en azından mutsuzluğa bir son vereyim...

Sebepsiz Sandığım..

Sebepsiz bir gün daha hayatımdan geçen, nedensiz bir ben yine.. Yazdıklarım amaçsız, yazdıklarımla çizdiklerime yön veriyorlar sadece.. Yeni bir sebep arıyorum yaşamaya. Yalnız ve kimsesiz günlerin sabahının sessiz çocuğuyum ben. Evet hala, hala çocuğum. Uzun bir düşünce kaplıyor bir anda beynimi de, ancak öyle anlıyorum. Sebepsiz değil bu hayat. Sessiz, bazen çaresiz ama yine de sebepsiz değil. Çocukluğun getirdiği bir hevesle öyle sürdürüyorum yaşamayı ve öylece duruyorum bazen. Bakıyorum, neden buluyorum kendimce. Uzunca bir dönem balkon çocukluğu yapmış biriyim oysa ben. Uzunca izlemeye doyamadığım caddeler beni yaşamaya heveslendiren..

Pazartesi, Nisan 05, 2010

Hafıza Kaybı

Sabahın ilk ışıkları kamaştırdı gözlerimi. Hatırlamaya çalıştım dünkü sözlerimi. Sordum bana son mesaj atana. Benimle dalga mı geçiyorsun dedi. Dedim ben bilmiyorum inan. Dedi ki 4 saatlik hafıza kaybı mı olur. Dedim Dünya sarhoşluğu bu, olur. 4 saat değil seneler bile kaybolur. Sonunda söyledi dedi sen neler yaptın.. Bir bilsen ne potlar kırdın. Üzüldüm kendimce ağladım dün gece hafıza kaybıma sövdüm bütün gece..

Pazar, Nisan 04, 2010

Yazık bana.. :p

Ah hayat delirteceksin beni.. Akıl sağlığımı kontrolden çıkartacaksın. Acı bana artık yazık değil mi CERN deki deney laboratuarına döndürdün beynimi. Özüme dönsem ben değilim, sözümü bilsem sende kalıyorum. Karışığım yine karmakarışığım, sözlerde de böyleyim hayatta da böyleyim.. Yazıyorum işte öyleceyim. Sadece benim ben kendimim..

Cuma, Nisan 02, 2010

Gecenin Sessizliği

Gece yarısı sessizliği bu hayatımdaki. Dilimden hiç gitmeyen, külleri kalbime gömülen..
Bundandır sessizliğim, belki de çaresizliğim. Kim bilir, belki de bir anlam taşıyorum sessizlikte, belki de gömülen sensindir bu kalpte. Seninle ama sensiz bir gece yarısı. Küllerinden doğan, kalbimdeki sessizliğin ağrısı..

Çarşamba, Mart 31, 2010

Duygu Tahliyesi

Yeni bir duygu içimdeki, çıkmak isteyen ama hapsedilen bir heyecan sanki. Ne mutluluğa benziyor ne sevince, hissettiğim her duygudan öte.. Yoğundur hislerim benim halbuki.. Ne yapsam da üzemem kimseyi. Karıştırdı kafamı bu yeni gelen, sanki ciğerimde aheste bir eda ile yüzen. Tahliyesi yakındır hapsettiğim bu hissin, bir suç işleme de tekrar hapsetmek gerekmesin.

Perşembe, Mart 25, 2010

Ben(Sen)deki Karanlık

Islak ve Kimsesiz bir Perşembe bugün şairin dediği gibi.. Öyle duruyoruz, boş ve yalnız karanlıklarda. Bir gün olur da düşersen, adamın aklına kötü şeyler getiren geceyarısı karanlığına, yetmesin aydınlıklar sana. Karanlıkta ol, ama aydınlık hiç gitmesin gözlerinden.. Bir gün olur da anlarsan beni, düşünme bendeki karanlık senin mi yoksa benim içinde olup da senin görmek istemediğin mi..

Çarşamba, Mart 24, 2010

Hatırdır Yazdıran Beni

Hiç bitmeyen, yeniden başlamaktan usanmayan günlerin hatrına yazıyorum. Hiç bitmeyecekmiş gibi, durmadan yazıyorum. Okuyan anlar söcükleri, ama anlayamaz asıl anlatmak istediğimi. Çünkü sözcükler değil benim anlamsızlığımı karşılayan. Sözlere sığdırılmaz o anlamsız anlam. Sensiz geçen günlerin hatrı, taa dimağımda yapışıp kalan. Yutamadığım, sayesinde yutkunamadığım hatır. Ah, yüzyıl geçse de bitmeyecek bu sözler, çünkü kimse bilemeyecek asıl anlam gözler.. Bilinmez diyarlarda, anlaşılmaz sözlerin sabahı bugün doğan ve her sözüm gibi düşündüren, insanı anlamsızlığa sürükleyen an...

Salı, Mart 23, 2010

Kavuşma..

Uzun gecelerin sabahıdır, doğduğum gün. Hem gecem hem gündüzüm oldun bugün.. Hem sırılsıklam oldum yalnızlık yağmurunda, hem kurudum beni yakan sıcaklığınla. Yalnız kaldım, yanlış yaptım. Ona rağmen hep ben oldum, bende buldum benliğimi.. Sonra bensiz kaldım yine sensiz olduğumu düşündüm kaldırımların üzerinde yürürken.. Gecelerin sabahına yeniden kavuşurken...

Anla beni..

Yetmez bildiğim kelimeler anlatmaya kendimi, ne beni, ne bendeki benliği.. Belki de yetmediğinden anlamı kelimelerin, bir türlü anlatamıyorum sebebini dertlerimin. Yardım et bana ne olur, anla beni gözlerimden, diyorum ya anlayamazsın beni sözlerimden..

Hayat..

Hayat bir nehir, kürek çeksen ne fayda, eninde sonunda düşeceksin ya kumsala ya kara toprağa...

Çarşamba, Mart 17, 2010

Ne istedim, Ne Buldum..

Sade bir ömür, sessiz bir hayat istediğim, sadece biraz nefes almak hedefim. Yalnız bir adamım ben sessizlik kapısında, anlaşılır gibi yapılıp anlaşılmasam da.. Yaşadıklarımın enkazından doğrulduğumda, anladım nerdeyim ben hangi diyarda. Hüzünlerimi gömdüm kalbimin toprağına.. Gülerken ağladım hayatı umursamazca.. Sonra kustum nefretimi kendi kendime, olan yine bana oldu. Şuna baksana; istediğim ne, bulduğum ne?

Yalnızlık gözyaşım..

Yol hayat yoluydu, kaldığımda bir başıma. Bazen acıdım kendime, bazense sevdiklerime.. Gözümden akan yaştı beni solduran ve suskunluğumdu beni yıldıran.. Ağlamak kendime getirdi beni, konuşturdu ruhumu adeta. En yalnız anımda, yanımdaki yalnızlıktı beni bende bulduran ve en mutlu anımdı beni gözyaşı ile buluşturan..

Cuma, Mart 12, 2010

Değişik..

Boş bir hayat, boş bir gün, temeli atılmış ama gerisi bekleyen bir gelecek. Hiç bir şey yapmak istemeyen, sıkıldıkça sıkılan bir can.. Melankoli düşüncelerin bol olduğu bir geçmiş. Çok şeyler hatırladığım, ama her hatıramı unutmak istediğim bir hafıza. İnsan olmadığını düşünen garip bir insan. Düzensizliğin, düzenli safında yer aldığını düşünen garip bir düşünce. Galiba değişime ayak uydurmaya çalışıyorum böylece..

Çarşamba, Mart 10, 2010

Ortaya Karışık

Çorba misali zihnim karışık karmakarışık... Ne yapsam yeni bir malzeme ekliyorum çorbaya. Karışıyor, karmakarışık oluyor... Kötülük mü yaşam felsefem yoksa iyilik mi bilmiyorum, kötülük iyiliğe karışıyor. Siyahın beyaza karıştığı gibi.. Çözülmesi zor bir düğüm sanki; nefes alışım, verişime karışıyor. Ölüm ile hayat arasında gidip geliyorum öylece.. Sessiz, çaresiz, seninle ama sensiz... :s

Pazar, Mart 07, 2010

Hiç Gitmeden Gelen..

Şafak vaktiydi, o an.. Her günün başlangıcı, her gecenin bitişi olan. Buruk bir Pazar sabahından aklımda kalan an. Sensiz geçridiğim bilmem kaçıncı gün, ona rağmen hasreti hala yüreğimi burkan. Sona erdi bir gece, geri geldi yeni gün. Derken hiç gitmeden gelen bir tek sen oldun, üzüntüm... :(

Cumartesi, Mart 06, 2010

Sakarya'da Caddelerin Numaralandırılması


Muhtemelen üniversite hayatımın geçeceği şehir, Sakarya. Ülkemize ayak uydurup sürekli gelişmekte olan bir şehir. Şehir içi otobüs hattı sayısı 15 i geçmezken, yeni otobüsler alıp, ulaşım sistemini büyük şehirlerden özenti bir tavırla değiştiren şehirde, son günlerde bir cadde sokak numaralandırma işlemi başladı. Numaralandırma işlemi karışıklık oluyor diye yapılır benim bildiğim ama el kadar şehirde ne karışıklığı oluyor ona akıl erdiremezken. Birden gözüm bizim caddeye verilen numaraya takıldı. Takılır takılmaz memleket hasretim iki katına çıktı. Bizim caddeye verilen isme bak benim memleketin plaka numarası. Yakın bir zamanda bir dilekçe ile şikayete gideceğim galiba, "naptınız siz, zaten hasret çekiyordum. Geldiniz bir de caddenin adını 16(Bursa Plaka No) koydunuz." diye. Önce otobüslerdeki kart sistemi Bursanın aynısı, şimdi de caddenin adı. Büyükşehir Belediyesinin yeni hasret arttırıcı çalışmalarını bekliyorum... :(

Yeni Rekorum :p

Çay bardağı üzerinde kesme şeker durdurma rekorum :p

Cuma, Mart 05, 2010

Tükenmez Kalem

Kalem gibiyim hayatta, tükenmez kalem.. Mürekkebim bitse de adım hep tükenmez kalem. Ne yazdıysa benimle hayat onu yazdım kağıtlara. Bozuldu mekanizmam sonra kime dokunsam boyar oldum, kalıcı bir iz bıraktım ovmadan çıkmaz oldum. Dostum olan kağıtları kirletir oldum. Sonunda bitti mürekkebim. Ne yanlış çizer, ne doğru yazar oldum :(

Hayat Sınavım

Çoktan seçmeli bir sınav adeta hayatım. Üstelik ne soru sayısı belli ne de sınav süresi. Ne denemesini çözdüm bu sınavın, ne kurallarını okudum. Bir anda düştüm içine, İşaretledim durdum...

Cuma, Şubat 26, 2010

Adım Adım Ben

Yakın geçmişin geleceği oldum son günlerde.. Attığım her adımın esiri oldum. Mutsuz oldum ki anladım mutluluğun kıymetini seven oldum ki anladım sevilmenin değerini. Sustum ölesiye, sustum öylesine. Sonra içimi döktüm, yine kendi içime. Sessiz yalnızlıkların adamıyım ben dedim ya geçmişin geleceğinde sessiz bir sevilenim ben..

Pazartesi, Şubat 22, 2010

Anlamsızlığımın Sebebi

Satırlar almaz yazacaklarımı aslında, aklınız almaz söylediklerimin anlamını. Öyle bir varlığım ki ben, anlaşılmaz söylediklerim, anlamaz kimse.. Halbuki açıktır kapım herkese anlamak isteyene de istemeyene de. Ama bakar da göremez kimse görür de anlayamaz beni.. :(

Perşembe, Şubat 18, 2010

Unut

Unut sevdiklerini,
Unut umutsuzluklarını,
Gün, yeni gündür.
Unut yaşadıklarını.
Hep derler ya, "ânı yaşa" diye,
Öyle yap işte..
Anda yeni bir ân ol.
Sonra yine unut anında,
Unut ki;
Mutlu anların mutsuz anlarını hatırlatmasın sana.

Büyük nimet bu unutmak
Birgün olur da unutursan unutmayı
Bu şiiri hatırla
Umutla bak unutmaya
"Unut" sözcüğü umut olsun hayatına...

Çarşamba, Şubat 17, 2010

Günler..

Gün geldi güldüm, gün geldi ağladım. Bir gün geldi ağladığıma güldüm. Geçti günlerim birer birer, öyle hızlı geçti ki anlamadım, hangi gün geldi hangi gün gitti? Sordum kendime sonra, ağladığım gün mü güzeldi? Ağladığım güne güldüğüm gün mü? Karar verdim anında günler güzeldi, gülsem de güzeldi, ağlasam da güzeldi. :)

Pazartesi, Şubat 15, 2010

Korkulu Heyecan Yalnızlığı :s

İşte bu an beni heyecanlandıran, aynı zamanda korkutan. Korku ve heyecanı bir arada yaşatan.. Yalnızlık diyorum buna kısaca, seni anlayan biri bulamadığında kapıldığın duygu işte; bilirsin ya.. neyse..Kapıldın mı bu duyguya sürükler gider seni bilinmezler ardınca. Kaybolup gidersin bilmediklerin arasında. Dünya, denilen bu yerde beni anladığını düşünen, bana yalnız olmadığımı düşündüren dost, sözüm sana.. Umarım hala beni anlıyorsundur...

Salı, Şubat 09, 2010

Anlamsız Anlam

"Anlam"ın anlamsızlığını anında anla ki; "Anlam" anlam kazansın aklında.. Yani, "Anlam" anlamsız aslında.. ;)

Gecenin Ardındaki Gün

Sessiz geçen her gecenin ardından günü büyük  bir özlemle anar insan.. Derken anlamazsın gecenin güzelliğini.. Derken gün gelir geceyi özlersin.. Böyle dönüp gider bu döngü ta ki gecen hiç gündüz olmayana kadar...

Bilinmeyen

Gördüklerim görmediklerimden fazlaydı, derken bilmediklerim bildiklerimi çaldı. Kayboldum bilinmeyende, sanki görmediklerim gördüklerim kadardı..

Pazar, Şubat 07, 2010

Hatırlamak..

Eski günler canlanır bazen insanın gözünde, hatırladıkları hatırlayamadıklarına karışır. Üzüntüler, sevinçlere, mutluluklar, hüzünlere karışır. Sonra bir film şeridi gibi geçer gözünün önünden yaşadıkların, herkesi, her şeyi hatırlarsın..

Sessiz Yalnızlık Sevgisi

Sessizlik, aynı yoğunluğuyla hakim ömrüme. Yalnız değilim, yalnızlık hep benimle. Gülüyorum hayata her fırsatta sevgiyle. Böyle karmakarışık işte, sessiz yalnızlık hiç buluşur mu sevgiyle?

Benliğimin Yeri

Bilinmez diyarlarda, bilindik bir yerdeyim şimdi; sana göre hem tanınan hem de yabancı bir benim şimdi...

Sendeki Gündüz

Uzun, karanlık gecelerin zifiri karanlığında doğdum. Benliğimde ben, seninle sen oldum. Ne bana benzedim aslında ne sana, ben hep, benzeyen oldum. Karanlık bir gecede de doğsam. Gündüzün oldum, sanki gündüzle doğdum.. ;)

Günler geçer, hatıralar hep akılda kalır ve akılda kalanlar bazen satıra geçer... Söz uçar yazı kalır demişler, kalanlar ya hatırda kalır ya satırda diyorum bende.. Hatıralarını satıra aktarmayı bilenler, bilirler; Satırlardır benim hatıralarımı bilen ve aklımda kalan hatıralar, satıra geçmeyi bilirler...

Bundan böyle, karanlık gecelerdir benim gündüzüm. Ağlamak yerine gülmektir, ağlarken gülmektir. Uzun bir yolda hiç durmadan koşmaktır. Dünyayı yanlışlar cehennemine çeviren insanlar size sesleniyorum, "Ben de insanım." diyorsanız, ben değilim arkadaş. Size insan diyen herkes insansa gözümde, ben insan değilim..

Psikolog mu?? Bu ülkenin Psikoloğa falan ihtiyacı yok kardeşim. Avrupanın insanı ne yapıyor? Canım sıkıldı gideyim bir psikolog bulayım.diyor Buluyor bir psikolog anlatıyor rahatlıyor. Türk insanı ne yapıyor? Arıyor kankasını Kanka dert büyük diyor, anlatıyor derdini rahatlıyor... :D

Umut dolu günlerin yarınlarında doğdum. Ağlanılacak yerde güldüm. Garip gelecek ama, kalbimde taşıdığım kandı beni güldüren. İçim kan ağlıyor dediler. "Ne güzel, demek ki yaşıyorsun" dedim.. :D

küçük geldim, bu acımasız Dünyaya hiç bir şeyden haberim yoktu, mutluydum, dışarıda olan onca şeye rağmen, gülüyordum.