Perşembe, Eylül 29, 2011

Dünyalarla Değişirim Seni

Öyle büyük bir heyecana sahip oldum ki sebebini bilmiyorum. Sanki tekrar aşık oldum. Sanki Dünya yenilendi gözümde. Ağlamak istiyorum böyle bir heyecana sahip olduğum için. Neden yaşadığımı bilmiyorum ama bir sevgilim olsaydı onun yaşatacağı heyecan bu olsun isterdim ya da bunun gibi bir şey. Sanki ikimiz de elele tutuşup gökyüzünden yere doğru süzülüyormuşuz gibi hissetmek isterdim tabir-i caizse..

Neden bir arayış içerisindeyim ki sanki. Er geç bulacak o kişi beni ama bir arkadaşıma verdiğim cevap gibi aradığım kadar aranacağımı düşünmemden dolayı bu arayışım. Kalbim boşluktan sıkılıyor artık, neden ben de mutlu gözüken evlenmeyi düşünen insanlar gibi olmayayım. Neden okul bittikten hemen sonra evleneceğim mutlu bir birlikteliğim olmasın ki. Acele etmek de istemiyorum çünkü benim bir sevgilim olsa, onun hayatına göre yaşardım ben. Zaten kendimi hiç düşünmem ki, yaptığım her şey onun için olurdu.

Ama yok işte, ağlamaklı olma sebebim bu işte. Hayatımı onun hayatıyla birleştirip tam manasıyla onun için yaşamak istiyorum artık hayat!! Anla beni. Ve sıkıldım artık yalancı insanlardan beni terk ederken bile yalan söyleyenlerden. Ben beni sevebilecek benim de onun için yaşayabileceğim birini arıyor, onu Dünya'yla değişmek istiyorum.

Gel bul beni de, Dünyalarla değişeyim seni..

Salı, Eylül 27, 2011

Kar Tanesinin Aşkı Gibi

O gün gelir ve bir kar tanesi düşer gökyüzünün en tepesinden. Dünyaya doğru düşmeye başladığında parlak bir ışık keşfeder ve ona bakarak düşmeye başlar yeryüzüne. Düşer ve düşer..

Yeryüzüne düşmeye başladığından beri hep aynı amaca doğru yönelir ve o ışığa ulaşmaya çalışır ama nafile, Dünya onu çeker. Uzaklaştıkça o bakakaldığı ışıktan, daha çok özlemeye başlar onu ve sonunda olan olur. Kar tanesi Güneş'e aşık olur. Uzaklaştıkça sever güneşi, yere düşene kadar çabalar durur güneşe varmak için. Yere vardığında da vazgeçmez aşkından o kartanesi. Hala aşıktır güneşe.. Sonra onu yukarılardan gönderen bulut çekilir güneşin önünden ve yavaş yavaş öldürür güneş kartanesini.. İşte bu yüzdendir çabuk erimez kartaneleri.

İşte kar tanesinin Güneşe aşkı böyle biter. Her ne kadar mutsuz gözükse de, her kar yağdığında bu aşk kendini tekrar eder.

Benim de aşklarım böyleydi, bütün güneşler beni eritti bitirdi. Karıştım diğer kar tanelerinin arasına, ağlamaklı olduğumda, neden böylesin diye soranlar oldu tabi. Ne deseydim onlara? Kar tanesi gibi aşık oldum ve eridim mi? Artık temkinli atıyorum adımlarımı aşka doğru ve okunur okunmaz bilinir bilinmez yazılar yazıyorum. Boş uğraşlar buluyorum kendime ve üniversite hayatımda kalan son iki senemi, değerlendirmeye çalışıyorum.

Erteledim aşkı ta mezun olana kadar tabi benim bulutum beni bırakana dek yeni bir aşk yaşamayacağıma söz verebilirim ancak. Amacım uzun cümleler kurarak kafanızı karıştırmak değil, amacım aşkın manasını ufak cümlelerde saklanmadığını anlatmak. Daha fazla yazmayayım da muhabbetin kulağına kar suyu kaçmasın.

Cuma, Eylül 23, 2011

Doktorlar, Üniversite, Post it..

"Görünüşte" zayıflığım yüzünden gittiğim doktorun bana verdiği ilaçlar çok etkili çıktı. Dün içtiğim şekerli Türk Kahvesi x3 etki bile etmedi. Gerçi hiç etki etmiyor da..

Bloguma yazdıkça, arkadaşlıklar edinip canlanıyorum. Derslerime çalışma hevesim artıyor, kendimi daha zeki hissediyorum. Yüzümde oluşan sivilcelerin psikolojimden kaynaklandığını düşünen bir doktorum vardı bundan bir önceki doktor saçma sapan anti depresanlar vermişti. Antihisteminik ilaçlar falan. Tabi ben bu ilaçların etkilerini prospektüse bakmadan bilebilen biriyim çünkü lisede 'o kız' için yaptığım araştırmalar var.

Endüstri Mühendisliği okumamdan bilsebep(mütevellit "bu kelimeyi de çok severim. :d"), her şeyi geliştirme, yeni yeni şeyler düşünme havasındayım. Post-it konusuna taktım son günlerde duvarımı postitlerle dolduracağım bakalım, çalışmama mı sebep olacak yoksa kafamı daha çok yazılarıma mı vereceğim göreceğiz. Bu pazartesi okul başlıyor. Aslında geçen hafta başladı da gitmedim. İlk hafta kim okula gider ki..
Yeni yeni hocalar, zor zor dersler, sınıfta kaldıklarından dolayı sayısı azalan sınıfım. Garip bir sene olacak ama hadi hayırlısı bakalım.


Not ortalamamın yüksek olamamasından şikayet eden bir ailem var. Yüksek olacak da ne olacak diye de direten ben. Çap yapacaksın daha az para vereceğiz diyorlar.. İsterseniz hiç para vermeyin okumayayım diyorum ben de..

Bilgisayarın altına sayısal loto kuponu sakladım. Paşam dediğim çok yakın bir arkadaşım sayısal loto ve süper loto oynamamı istedi ben de oynadım süper loto dün çekildi ve 3 ayrı kolonda 3 ayrı sayı tutturmuşuz. Çok sevindik. Çünkü önceden ancak bir kolonda 1 tutturabiliyorduk. Sayısal loto daha çekilmedi bakalım ama açık ve net söylüyorum sayısal çıksın bu siteyi muhendisuledebiyat.com a taşırım.. Şimdi de taşıyabilirim ama burda iyi bu.. :))

Twitter hesabındaki mesajlardan tiksiniyorum. Çünkü mesaj gelince uyarmıyor. Sevmiyorum onları.. O yüzden bana mail adresimden yazın veya facebook'tan.. facebooktada takma adım ceomerkerim bu arada..

Hoşçakalın şimdilik.

Örnekler;

Perşembe, Eylül 22, 2011

Bugünden Detaylar

Buluştuğum ilkokul arkadaşımla ilgili detayları anlatmak istedim. Daha önce de anlattığım gibi bahtsızlığım burada devreye girdi tabi ve gerçekten eğlenceli bir buluşmaydı, ben eğlendim tabi de bir de bunu ona sormak lazım.

Alışveriş merkezine sadece 5 dk önce gittim yani beni 5 dk. bekletti. Bir kız için bu muhteşem bir süredir. Siz onu bekletemezsiniz ama o sizi yarım saate kadar bekletebilir normaldir. Geldiğinde aradım ve nerde olduğunu sordum ben kahve dünyasına oturmaya karar verdim dedim ama o kahve dünyasına oturmak istemediğini söyledi. Tabi hemen anladım kesin bilmiyor ki kahve dünyasında da sigara içilebiliyor. İlk gördüğümde bulanık bir görüntü vardı gözlerimde, gözlüklerim yoktu ondan herhalde.. :) Sonra görüntü netleşti tam da beklediğim gibi biri geldi. Kahve dünyasına oturduk ve dışarıda üstü açık bir yere oturduk yağmur yağacağını göre göre.. :) Sonra yağmur yağdı tabi doğal olarak başka bir yere geçtik, önce 77 yi seçmiştik sonra 69 a geçtik ve sonra oraya da yağmur geldi ve 57 ye geçtik en son 71 de karar kıldık. Oraya yağmur gelmesi için çatının yıkılması gerekiyordu. Neyse eski günleri konuştuk öyle hayattan konuştuk. Neler yaptıklarımızı anlattık birbirimize ben şanssızlığımdan bahsettim biraz, başıma gelen ufak şeyleri anlattım. Sonra annemler falan herkes bizi çıkıyor biliyor biliyor musun dedi birara, tabi açıkladım hepsine tek tek dedi. :) Konuştuk gülüştük, muhabbet daha güzel olsaydı iki sigaradan daha fazla içebilirdi herhalde. Demek ki muhabbet güzel değildi sonra kalktık leyla gibi dolaştık koca alışveriş merkezini.. Dışarıya çıktık ve yağmur dinmişti. Otobüs durağına kadar gittik ve 3 dk sonra otobüs geldi. Ben yağmur yağıp ıslanacağımın bilinciyle, o ıslanmamanın mutluluğuyla ayrıldı, teşekkür etti. Bu kadar yani sonuç tek bir şarkı ile özetlenebilir.

Buyrun, özet şarkı..   ;)

Yağmurda Islatmak İstersin Hayallerini

Bir blogger, sadece kendi hasretinden bahseden kendi hüznünü sayfalara döken. Arada bir kitap tanıtımları yapan. Kendi halinde bir blogger. Acı bir hatıradan dem vuran eskide kalan ama hatırlayabildiği hatıralarını yazıya döken biriyim ben.

Bugün ilkokulda iki sene kadar yanyana oturduğum bir arkadaş ile buluşacağım. Tabi ilkokul arkadaşı diyince dalga geçilir hep ama olsun. Ben test ettim tamamen hislerimiz duygularımız beğendiklerimiz nefret ettiklerimiz uyuşuyor. Tabi hemen atılıp, ben sana aşık oldum demiyeceğim. Çünkü aşk benim için artık korkutucu bir şey. Yazılarımda hep birilerini aradığımı yazıyorum ya, aslında ben aramıyorum. Arayan biri varsa, aradığını bulmasını bekliyorum. Çok garip ve manasız bir cümle oldu sanki bu son kurduğum. Anlatmak istediğim, benim seni aradığım kadar değerin oluyor gözümde, bulduğumda sana verebileceğim değer bu kadar yani. Ya da senin beni aradığın kadar bulma ihtimali artıyor. Neyse karıştı yine kafalar, sözcükler birbirine girdi.

Yağmur hastası bir yazarım ben, o kadar ki sırılsıklam olmak yetmiyor bana, her sırılsıklam olduğumda, aşık olmak geliyor içimden. İlla ki bir canlıya değil, neye olursa aşık oluyorum, dağa, taşa, toprağa, bazen bir yağmur damlasına. Sözcükler ardı sıra geliyor. Aynı sağanak yağan yağmur tanelerinin ardarda düşüşü gibi. Sensiz geçen günleri ardarda döküyor yeryüzündeki toprağa ve taşa kainat. Ağlıyor adeta gökyüzü, gülmeye çalışıyor güneş, sensizliğe hasret kalmanın burukluğuyla benim gibi. Sana aşık değilim artık çek git hayatımdan. Bir kez daha aramaya kalkarsan hiç düşünmeden suratına kapatacağım bütün yaşadıklarımızın yazdığı defteri. Mecazi anlamlarda boğulup yağmura sevineceğim yine. Sonra yazdıkça yazacağım, yağmurda ıslanan hayallerimi.

Yakışıklı bir çocuk olmadığım net ve çok fazla aşk yaşamadığım da doğru. Lisede 1, ilkokulda 3 kişiye aşık oldum ben sadece. Bu kadar az aşk tecrübem olmasına rağmen aşktan dem vurabiliyorum nedense. Yine devrik devrik konuşmaya başladım. Neden böyle hemen duygusala bağlıyorum ki bilmem. Halbuki çok sert mizaçlı bir çocuğum ben. Çocuk diyorum çünkü aşkımı büyüttüm sadece ben yıllar boyunca içimde. Bütün yaşadığım aşklar platonikti. Bir tanesi hariç elbette. O kız'ın adaşıydı benim platonik aşk yaşamadığım kız. Bana çok uygundu tabi ve birlikte olduğumuzda üzerimizde biriken nazarları toplasam, dünyayı yerinden oynatabilirdim. Çünkü tamamen mükemmel bir çifttik dışarıdan. O da terketti beni lanet olsun. Sonunda pes ettim, aşkın üstünü çizdim.


Sonra hayallerimin peşinden koştum, mimar olmak istedim de ne oldu? Olamadım. O sözde dediği gibi çizdim hayalimin üzerini de, hayat oldu. Anladım ki etrafımdaki yalancılar çoktu. Yazdıklarımın sık olmamasının sebebi, son bir kaç gün içinde, bütün hayatımı bir deftere atamak oldu. Bundan sonra saçma sapan da olsa yazmaya devam edeceğim. Ben, Mühendis'ül Edebiyat olarak duygusal yazılarıma ve hayat hikayemi parça parça anlatmaya buradan başlayacağım ve burada bitireceğim.

Bugünkü buluşmadan ne çıkar bilmem ama artık her şeye temkinli yaklaşıp, her sözümü uzun süreler düşünür biriyim ben. Eğer buna katlanabilen bir ilkokul arkadaşım olursa o zaman belki olabilir, neden olmasın? Belki bugün yağmur yağar da, bir güzel ıslanırız. Ne dersin Mikail?(a.s.)

Pazartesi, Eylül 12, 2011

Kapı gibi yalnızlık

-Yalnızlık dediğin ömür boyu olur kerim.
+Yok öyle ömür boyu yalnızlık, benim yalnızlığım anlık.
-Yine şair gibi konuşmaya başladın ha..
+Hayat dediğin, şair olunca güzel bedenim.
-Peki, genç.

Ruh konuşmamı bitirdikten sonra, döneyim beni takip eden sevgili arkadaşlarıma. Zamanın birinde, bir arkadaşım böyle sonu yüklemle bitmeyen cümleler kurmamamı söyleyeli beri, böyle şeyler yazmamıştım. Her öneriyi değerlendirir, değiştirebildiğim her şeyi değiştiririm halbuki ben. Yine de bunu tam anlamıyla değiştiremedim.

Hayatım yalnız geçiyor. Mutlu muyum orası tartışılır tabi de, önemli olan yalnız geçmesi hayatımın. Her geçen gecenin ardından, yapmam gereken işleri sıralıyorum yine ardı ardına. Ne oluyor ertesi gün biliyor musun? Unutuyorum ya da bir sıkkınlık geliyor içime ve ben de hiç düşünmeden vazgeçiyorum yapacağım işlerden. Sanki vazgeçmek, işlerimi azaltıyormuş gibi. Sözde sinemaya gidecektik bugün kuzenlerle. Vazgeçmişler onlar da benim gibi, ablam ve kuzenim, burgaz'daki kuzenime gittiler. Deniz havası var ya orada, ben ne halim varsa göreyim, onlar denizin havasını alsınlar.

Bu sene okulun en zor yılı olacak, hissediyorum. Zaten 3.sınıf hep zordur. Ama yalnızlığın yanında, 3.sınıfın zorluğu vız gelecek gibi de gelmiyor değil. Lazanya'nın tabiriyle, 'vampir'i hatırladım geçen gün yine. Kitap alırken, ona verdiğim bir kitap geldi elime. Tekrar almak istedim ya da tekrar bir kitap arkadaşım olsun istedim bilmiyorum. Vampir takma adı gerçekten uyuyor ona, kanımı emdikçe emiyor çünkü kötü kalbiyle. Hiç düşünmüyor, her geçen gün ölüme yaklaşıyor bu çocuk diye, her sene bir şekilde hatırlatıyor kendini ve her hatrıma geldiğinde ömrümden ömür çalıyor.

Neyse, yalnızlığıma dönelim, kapı gibi bir yalnızlık var şimdi önümde. Kimseden, hiç kimseden şikayet edemiyorum ki. Babam arada gelip sitem ediyor, hayatın bilgisayar oldu yine diye. Haklı şimdi adam, sabah bir oturuyorum, akşam yemek yemek ya da spor yemek için kalkıyorum başından. Yalnızlığımı twitterda facebookta gidermeye çalışıyorum ki bu imkansız. Düzenlemem gereken bir web sitesi var, şu derslerimi bir seçeyim de o işe yoğunlaşayım.

Görüşmek üzere, yalnızlığım, aç kapını da içine dalayım.

http://fizy.com/#s/12i39s

Pazartesi, Eylül 05, 2011

Ruh ve Kalp Yarışım


Gecenin bir yarısı.. Sessizliğin tadını çıkardığım anlardan birindeyim. Sessizlik dediğim anda aklıma sen geliyorsun nedense. Yeter artık kerim, unut geçmişi diyor yine benliğim. Ama ruhum farklı düşüncelere sahip gece yarısının se(n/s)sizliğinde..

Uzun geliyor artık geceler bana. Sabretmenin anlamına vakıf olup hiç vazgeçmemenin ne demek olduğunu anlıyorum. Her gece rüyama seni de koyuyorum. Sana şarkılar söylüyor, adını sayıklıyorum, sessizliğe. Ve susuyor gece, susuyor hayat, susuyor bu sensiz beden. Acılarım sadece bedenime etki etmiyor. Bir de ruhumun çığlıklarına katlanıyorum. Ruh çığlığı nasıldır bilir misin sen? Alışmamış bir beden için ruhun bir çığlığı, gözbebeklerinde biriken bütün yaşları akıtır önüne hiç bir şey anlamazsın. İşte bu duruma alışkanlık kazandı artık bedenim. Önceleri rüyalarıma girdiğinde vazgeçmenin önüne bir set koyardım gözyaşlarımla. Şimdi ise alışkanlık güçlendirdi bedenimi. Ruhumun çığlıkları etkilemiyor artık gözyaşlarımı.

Hep sensizlikten dem vuruyorum. Ağladığımı söylüyorum. Görmeden bilemezsin. Sevmeden anlayamazsın diyorum. Hatıraların en acısı şimdi gözlerimin önünde. Sessizlik ve sensizlik hiç yalnız bırakmadı beni. O yüzden hiç yalnızım diyemedim. Gecelerin sessizliğine boğuldum. Hep çırpındım ama bir türlü kurtulamadım. Acılarla yaşamayı öğrendim. Ruhumun gücünü keşfettim. Sensiz de yaşayabilen bir kalbim olduğunu hissettim.

Sessiz ağlamanın faydasını anladım sonra. Yeni bir hayata başlamanın gerekliliğini soruşturdum. Karara bağladım geçmişimi. Geçtiği gibi kalacaktı. Hiç değişmeden, neden öyle olduğunu sorgulamadan kalacaktı. Artık kalbim mutluluğa doğru bir yarış içerisinde. Ya ruhum kazanacak bu yarışı ya da gönlüm. Ruhum kazanırsa yeni ufuklara yelken açacağım. Eğer gönlüm kazanırsa, eskiden olduğu gibi olmak için otobüs durağında yaşlanmayı bekleyeceğim, hiç gelmeyeceğini bile bile.

Yarışın sonucu belli gibi aslında, gönlüm kaplumbağa ruhum tavşan gibi aslında. Olur da tembellik etmezse o yaşlı ruhum. Çok rahat geçebilir gönlümü. Sonucu ne olursa olsun. Bunu ancak geleceğimde görebileceğim. Yarışın kupasını ruhuma ya da gönlüme vereceğim.

Cuma, Eylül 02, 2011

Boşluğa Düşmek

Boşluktayım.. Düşüyorum hayatım boyunca hayal bile edemediğim uçurum gibi bir boşluktan aşağıya. Artık ne kazanacak bir şeyim var ne de kaybedecek. Bütün hayallerim benimle birlikte düşüyor. Ne etrafta tutunabilecek bir dal var ne de birlikte düştüğümüz biri. Boşluktayım hala, Dünyanın en uzun uçurumu bile olsa şimdi yere varacağımın farkına varıyorum. Ama hala yere varmadım. Yapacak hiç bir şey yok.

Bütün yaşadıklarım geliyor aklıma, bir de kurduğum hayaller var tabi. Uzun uzun düşünmüş hayaller kurmuştum. Şimdi ne oldu, düşüyorum işte.. Elbet bitecek bu uçurum ve ebedi alemde bulacağım kendimi. Düşünüyorum, acaba çok mu yaşadım ki. Ama artık sıkıldım düşmekten sırtımı çevirdim uçuruma yukarıya baktım. Bir de ne göreyim? Uzaklarda çok uzaklarda bir ağaç dalı. Hemen yüzümü yere döndüm. Bir tane daha denk gelirse, hiç düşünmem asılıp tutarım.

Uçurumun sonu yok, düştükçe düşüyorum. Çok garip bir duygu içimde ya kurtulursam heyecanı var. Düşüncelerim hızını almış durumda ve bir anda elimi sırtımın arkasına atıyorum bir ip tutuyorum sırtımdan. Hiç düşünmeden çekiyorum ipi ve paraşütüm açılıyor. Gözümün önünden geçen hayatım birden kayboluyor. Yaşarsam şunu yapacağım bunu yapacağım dediğim sözler bir anda zihnimde beliriyor.

Neyse, artık kurtuluyorum. Sonra gözlerimi açıyor ve cuma sabahına kocaman bir gülümseme ile başlıyorum. Bugün de kurtuldum..