Pazar, Kasım 27, 2011

Sizce Ne Yapmalıyım?

Saçma bir geçmiş, uzun bir geleceğin esiriyim ben. Yanlışları yalnızlığıma katıştırıp geçmişimle başbaşa kaldığımda, uzundan öte karmaşık cümleler kurmanın hayalimi zorlamayacağına söz verdim bugün. Yazdıkça yazasım geldi de yine, kendimi durdurdum. Amaçsız hayaller, yanlışız yalnız hayatlar düşledim. Saçma sapan cümleler kurmakta üstüme yoktur benim. Beni geçmişimle yalnız bırakmayanlara teşekkür etmeyi de severim. Hatta bazen öyle severim ki geçmişimden bahsetmeyi, bir önceki cümle ile kafiyeli cümleler kurmayı hedeflerim. Dediğim gibi saçma sapan yanlışsız ve yalnız hayaller düşledim. Sonra sordum kendi kendime var mı yalnızlığın bir zıt anlamlısı dilimizde? Yoksa yalnız da mı yalnız kalıyor. Galiba öyle. Düşündüm, birlikte olmak desem yalnızlığın zıddına tam zıt anlam olmuyor sanki. Neyse..

Boş bir paragraftan sonra yine gelmeli galiba, bu aciz mühendisin hayatına. Vize dönemi diye lanet bir dönem geçirdim. Ben mi geçirdim, onlar mı bana geçirdi bilmiyorum da işlerimin yoğunluğundan boğulmak üzereyim. Üniversitede bir hocam ile birlikte tez konumu belirledim. Haftada 2 günümü ona ayırmam gerekiyor. Onu geçtim, bir taraftan yönetim yarışmasına katılacağız. Adı GMC olan. Ona da haftada bir gün ayırıyorum kaldı mı sana 4 gün. Okulu hiç söylemiyorum da okulda da bir sürü ödev var proje ödevleri. Yok ürün tasarlama yok sunum hazırlama yok e-ticaret sistemi kurma. Bunlara da bir gün gitse kalır mı sana 3 gün. Kalmaz be kerim, hiç sana kalır mı 3 gün. Dil kursuna gidiyorum haftada 3 gün. hadi 1,5 günü de o yesin. Kulüpteki görevim var 2 gün de o yese. Ee? -0,5 hayata yarım gün borcum var. Dur daha hani okul dersleri ödevler quizlere çalışmalar, afiş tasarımları. Yani kısacası "Mavilerdeyim". En iyisi her şeyi bir kenara atıp doğunun boşverme fikrine batının bakış açısı ile yaklaşmak. Yani, s*ktir etmek.

Kendini çok yoruyorsun diyenler oluyor. Bir kaç işten vazgeçmelisin diyenler oluyor. Ee ne güzel işte boş biri değilsin diyenler oluyor. Yani, çeşit çok. Yalnız kalmak istemiştim geçen sene bir dönem. Onu da beceremedim. Bir de söylüyorum ya, ben çok bahtsız biriyim. Bahtsızlığımı bahtıma yormayı devam ettirmeliyim. Düşünce(yere düşmek), ellerimle yere değmeden kalkabilmeliyim. Bir de boks yapmak istiyorum. Sinirimi alsın diye. Konuş kerim ne diyorsun? "Oğlum zaten yarım gün açığın var hangi ara boks yapacaksın aptal." Haklısın. Dövüne dövüne bir hal oldum zaten. Daha fazla sıkmayayım sizi ben. Bir soru ile ayrılayım aranızdan. Sizce ne yapmalıyım. Yalnız mı kalmalıyım yoksa işlere dört elle sarılıp hepsinin altını üstüne mi getirmeliyim?

Salı, Kasım 22, 2011

Öyle Bir Serzeniş

Hiç bişey yazamıyorum... Belki serzenişlerimi duyuyordun ama bu ben değildim.. Severken vazgeçmek değildi istediğim.. 
Öyle zamanlar geliyor ki , şimdi kapında bitip, hiç bırakmamacasına sarılasım geliyor
ancak öyle ki zamanlarda geliyor , Karşıma alıp bütün hıncımı çıkartacak kadar büyük kızmak..
Düşünemiyorum ne yapmam gerektiğini..
Vazgeçmeli miyim?
yoksa
Sımsıkı sarıp hiç bişeye bırakmamalımıyım..
Ne kadar sevebilirsin beni..
Ne kadar isteyebilirsin...
Mutlu olmak için , mutlu etmek yeter demişlerdi.. Başaramadım..
Peki ya Affetmek miydi gereken, affedilmek miydi...
aklım çok ama çok karışık..
kimisi , geri dönün diyor
kimisi, atlatacak diyor..
Ben unutabilecekmiyim.. 
Peki ya sen başkalarını severken hiç mi anına gelmeyeceğim..
kim istedi veya hangimiz bu kadar cesaretli olabilmeyi başardı..
Sana Yalan söyledim..
içimdeki sevgiyi sen bitirmedin.. Hiç bitmedi ki.. Sadece kızgınlığımdan ötürüydü haykırışlarım..
Düşen tek damlanda dahi yerimden kalkıp kocaman sarılmak geliyordu içimden.. Duramıyordum.. Ama sende durmuyordun ki.. Bak kaç gün oldu seni son görüşümden bu yana.. Yoksun.. Hala yoksun..
Belki geri gelmek istiyorsun, ama verilen sözler miydi buna engel olan, yoksa "O" değil diyişler mi.. 
kime inanıcam ben şimdi, kime güvenebilicem.. En yakınım , herşeyim olacakken , sen bırakıyorsun beni , Yalandanda olsa istemiyorum deyişlerimde, neden , hayır ben istemiyorum , gitmiycem, burada durmak istiyorum demiyorsun.. Neden yüzüme okkalı bi tokat indiripte , kendine gel , bu sen değilsin demiyorsun... 
Nerdesin... Yada , olduğun yerde iyi misin.. 
Bu kadar çok mu konuşmam gerekli yoksa susup sessizliğimde yokluğuna mı alışmak amacım.. Bilmiyorum.. Gerçekten bilmiyorum... Hala seni seviyorum, ama yanımda olmanı isterken bile, şüpheleniyorum.. Ya gidersen, Ya bir daha susarsan, Bir kez daha yeter diyesin gelirse.. 
Beni ben olarak kabul etmek zor geldiği için belkide...
Ben seni sen olarak kabul etmek istedim, belki başardım belki başaramadım.. Ama denedim.. Her gün biraz daha fazla denedim.. Kimi zaman evet bu böyle olmalı dedim, kimi zamanda hayır ya böyle olmamalı...
Ama terazinin iki kefesi gibi kimse ağır basmadı.. Dengesizliğimizde denge yaratmak bizim neyimize..

biliyorum çok saçmaladım.. Çokça da yalan söyledim ki hayatımda sevmediğim şey iken.. 
Artık gitmeli.. birimiz veya ben, sen yada biz.. Bittik mi bilmiyorum , ama gidenler var , görüyorum..
Şimdi sen çok sev.. Aklına geldiğim her anda ise bir adın daha fazla mutlu ol.. Kimse görmesin ama gülüşlerini, hani gözlerimin içine bakamazken kaçırdığın gözler gibi..
Beni sorma.. boşver.. Bi otobüs koltuğunda , belki bi kızın kucağına , yine yeniden sen diye , düşüncelere dalıp , aklımı öldüresiye yorup , yine ağlayan gözlerle hastahane yataklarına düşerim.. bakarsın bi tanıdık olur , ismimi duyarsın.. yada boşver.. Sen beni hep gülümseyişimle hatırla.. nasılsa tek unutmayacağını söylediğün anımızdı..
Ben mi ? 
Kim demiş.. Her anı tek tek saniye saniye hatırlıyorum.. Unutmayacağım, ama hatırlatmayacağım.. 
Şimdi git
Ve sakın unutma
Çok sev, gözlerini kaçırdığın bir kimse gibi...
Sevmekten vazgeçercesine saf ve heyacanlı...
Söylemekten korkarcasına kaçakça
Git , kendini çok sevdirmeden..
git
git...
me...

-Bu yazı bir genç tarafından yazılmıştır.

Pazar, Kasım 13, 2011

Vize Zamanı Vol 1

Beklenen bir an, sanki bütün bir sene bu anları bekliyormuşsun gibi. Sonunu bilip ağlıyormuşsun gibi oluyor. O an, vize zamanları. 100lerce kahve depolanan kafeinin dibine vurulan anlar. 6 hafta boyunca çalışmayıp 7.hafta geldi olum, kalk azıcık çalış diye bir sesin seni içten içe rahatsız ettiği an.

Konuyla ilgili çoğu kişinin bildiği bir film var. Onu yazının sonunda paylaşacağım fakat şimdi biraz kendi durumumdan bahsedeyim. Çalışkan değil ama göze batan bir öğrenciyim. Çalışmam, gerçekten çalışmam. Çalıştım mı çalıştım ama anlamadım derim. Eğer anlarsam bir şeyi anlatabildiğim kadarıyla herkese anlatmak için kıçımı yırtarım. Bazıları vardır, ben anlatamam der çekilir köşeye. Bazıları ona niye anlatıyorsun o zaten biliyor der. Nitekim garip bu insanlar. Bir saat daha izin veriyorum şimdi kendime ve vazgeçiyorum artık yaşamaktan. Şaka şaka, o kadar da değil de minimuma indireceğim dinlenme sürelerini. Bakalım neler olacak.

Bir de bu zamanlarda ortaya çıkan sevgili krizi oluyor. Sanki yanında bir sevgilin olsa hepsini yalayıp yutacakmışsın gibi geliyor insana. Bir arayışa çıkıyorsun etrafta azıcık da olsa yanımda olabilecek bana ders çalış diyebilecek bir arkadaş yok mu lan diyorsun ama bulunmaz. Sürekli ona buna çalışıyor musun diye soruyorsun onların çalışıp çalışmadığına bağlı olarak sen de çalışacaksın sanki. Çok garip ya.. He bi de çok saçma gelmiştir ömrüm boyunca bu sınav mevzu bana zaten binlerce sınav oluyoruz her gün hayatta bi de biliyor muyum bilmiyor muyum diye sınava alıyorlar. Eline şemsiyeni verip münasip bi yerine deyip gönderiyorlar. Neyse, şimdi sistemi eleştirmektense kendimi eleştirmeye başlayayım bari. Çalış olum çalış çalış ki adam ol.

Vize zamanlarında etrafta da bir değişiklik olur. Sanki sen sıkıntıya giriyorsun ya etrafındaki hava da sıkılıyor bitiyor gibi olur. Çalışmaya alışmayan bünyeye en azı 100 er sayfalık notlardan 7 ders ezberletmeye çalışırsan, oksijenin az gelir tabi normal. Biliyoruz da her gün çalışmanın gerekliliğini yapmıyoruz işte o başka. Son olarak söylemek istediğim söz çalışmadığını söyleyip sınavdan 80 üstü alanlara gelsin. Bu tiplerle evlenmeyin arkadaşlar. Bunlara gayri meşru çocuk yapması için bile izin vermeyin ki soyları kurusun.

Cuma, Kasım 11, 2011

Belki'leri Boşver de Zaman Seni Saklasın

Öyle anlar olur ki bazen, sabredemezsin. Her sabah ufacık bir öpücük ile uyanmak istersin ama gelmez bir türlü o beklediğin öpücük. Sen de uyanmak istemezsin. Sabahları kahvaltıyı birlikte hazırladığın bir güzel(sana güzel görünen bir güzel) olsun istersin ama olmaz. İşte o zaman, kendini yalnız hissedersin.

Günde en az 3 kez hatırlanmak istersin sevdiğin sevildiğinden emin olduğun tarafından ama gün içerisinde kimse seni aramaz. Ağlarsın daha önce de söylediğim gibi erkekliğini hiçe sayarak, ne olduğunu herhangi bir kimse değil yalnız o sorsun istersin de olmaz. Bulutlara her baktığında onu bulmak istersin onlarda ama olmaz. İşe gittiğinde onun için çalışmak istersin, masanın başucunda o olsun istersin ve yaptığın işlerde ondan bir işaret olsun istersin ama olmaz.

İşte hayatın acımasızlığı bir türlü peşini bırakmaz. Belki bırakır da sen onu bırakmazsın, zamana bırakmayı çok görürsün kendine zaten uzun süre yaşadım artık gelsin dersin de gelmez. Olumsuz biri olduğunu düşünenler olur hayatında halbuki sen hep bir ümit ile yaşamışsındır. Hep ince hesaplar yapmışsındır onunla ilgili sonra ne mi olur? O hesaplar tutmaz. Yüzme bilmeyen hayallerin tek tek düşer suya senin atlayıp kurtarmak için ne zamanın olur ne de cesaretin, işte o zaman anlarsın zamana bıraksaydın hayallerine yüzme öğretebileceğini.

Belki zor gelir insana zamana bırakmak belki çarpışarak sevgili olmak saçma gelir milyonda birsindir halbuki sen ama bunun farkına varamazsın. Çünkü acele etmişsindir o'na ve kendine olgunlaşması için zaman tanımamışsındır. Çok depresif olduğun zamanlarda içtiğin pasifloralar şişmanlatmamıştır belki seni, belki de buluşacağın kişi senden önce olgunlaşmıştır, belki de senin içtiğin ilaçlar ona yaramıştır. Eeehh belki belki, sıkıldım be. Belki yok bundan sonra ince hesaplar yapmak yok artık. Hayatı tüm odunluğuyla yaşayacağım. Bir odun olursam da yandığımda o'nun içini ısıtır sıcacık ederim. Kalbimde tuttuğum sıcacık sevgimi kalbimle beraber o'na hediye ederim.

Perşembe, Kasım 10, 2011

Seni kaybettiğimi işte o zaman anladım

Seni kaybettiğimi, o bana doğum günümde verdiğin sen kokulu atkıyı kaybettiğimde anladım. Katıksız odundum ben o zamanlar. Öyle yalnızdım ki, sadece sen diyebiliyordum benliğimi hissetmeden önce. Yakınıyordum hep yalnızlıktan da bir türlü çare bulamıyordum. Ağlamak istediğimde ağlayabildiğim zamanlardı o zamanlar, erkekliğimi hiçe sayıp.

Sana o kadar aşıktım ki o zamanlar, sadece kapıda bekleyip sana bakmakla yetiniyordum. Bir kez olsun dışarı çıkıp benim orda olup olmadığıma baksan dünyalar benim oluyordu bir anda. Ve öyle aşıktım ki sana, dünya umrumda değildi. Geçmişimi boşvermiştim, bitmişti. Fırtınalar dolaşıyordu aklımda, bir kez olsun elini bile tutmaya kıyamamıştım o zamanlar. Öyle zamanlardaydık ki 3. kattan atlasam bir şey olmayacağını düşünecek kadar aptaldım. Ve işte o zaman, aşıktım.

Gencecik aşık bir delikanlıydım o zamanlar. İlk defa sevgililer günü kutlayacaktım bir keresinde ve sana aldığım kocaman hediyeyi göstermeye gidecektim. Ne kadar uğraştıysam gelmedin, süpriz olduğunu söylesem de gelemem dedin. Gelmedin ve ertesi gün, beni terk ettin gittin. Boynumda senin kokun olan atkımı da o gün metroda kaybettim. İşte o zaman anladım atkıyla birlikte sen de gittin.

Senin Sonsuzluğun Bizleriz

Cesur yazılar yazma zamanıydı bugün O'nu hatırlama zamanıydı. Adını andıkça aklımıza gelen hüznünü metanet ile karşılama zamanı. Ne Mutlu Türküm Diyene deme zamanı. O'nu her yerde, her şartta anma zamanı.

Bugün 10 Kasım Atatürk'ün sonsuzluğa göçtüğü gün. 1938'in 8'inin devrildiği yıl ve bugün O'nun adını söylemekten dahi utanıyorum. Senin Sonsuzluğun bizleriz Atam, Sen rahat uyu dediğim Ata'nın emanetlerini düzgün taşıyamadığımızdan sebep.

Bugün hayatımı düzenleme günüm benim, Atatürk'e olan sözümün bilincine varma zamanı. O yüzden bugünden bil itibar "Türk Milleti, Zekidir. Türk Milleti Çalışkandır." sözüne layık olacağım. Artık Atatürk demekten utan(dır)mayacağım.

Salı, Kasım 08, 2011

Gelmedi Yine

  Ve zamanı geldi sonunda yeni bir yazı yazmanın, asosyallikten vazgeçip hayata adım atmanın. Sosyal bir yaşama tekrar merhaba diyebilmenin. Geçmişe bir çizgi attım artık ne kadar uzun süre üzerinde durur bilmem geçmişimin. Ama yazdıklarım ve yazacaklarımda göreceksiniz bu çizgiyi eğer takip ederseniz. Zamanında uyarıları dikkate alarak kafiyeli yazılar yazmayacağımı söylemiştim, vazgeçtim. Attığım çizginin ebedi olması için bütün tecrübelerimi vaat edebilirim.

  Uzun bir süre yazılarıma ara verdim ve yazmayı çok özledim. Belki bu ufacık yazı gidermez hasretimi, belki gözlerimden yaşlar akarak yazıyorum bu yazıyı ama olsun. Beni anlamaya çalışanlara sesleniyorum. Bir ben var bende benden içeru diyorum Aşık Veysel tavrıyla. Aşık olup hayatımı karşı cinse adamayı o kadar çok istiyorum ki bu arzu beni erken bir tarihte şehvet ile buluşturacak diye çok korkuyorum. Erkek olmanın acısı var içimde, ağlayamazsın dediler ya bir kere. Sanki bizim gözyaşı keselerimiz yaş üretmiyormuş gibi. Aksine, çok ağladım da içime akıttım gözyaşlarımı dışarıya akıttığım yalancı gözyaşım olmadı hiç. Hiç ama hiç boşuna harcamadım gözyaşlarımı israf etmedim onları. Yine döndüm aynı noktaya sessizlik kalbimi kara bir bulut gibi sardı. Yazdıkça yazasım geldi kursağıma dayandı. Çıkmadı ağzımdan sözler, içime ağlamaktan öteye gidemedim. Sanki çok fazla mı uzattım ne ettim.

  Anlatmaya henüz yeni niyet ettim. Biri geldi. Kalbimin kapısını tıklatıp içeriye girmek istedi. Önce kimsin, nesin dedim tabi doğal olarak. Sonra henüz daha erken içeriye girmek için dedim. Dönmeseydi arkasını hemen, girebilirsin diyecektim. Bilinen bir hikayedeki gibi senim diyebilseydi, onu içeriye buyur edecektim. Olmadı, olmayacak gibi hissetmeye devam ediyorum. Yalnızlıklar kumsalının kumlarında bir inci tanesi aradığım sadece ve yazılarımı okuyan okumayan herkese sözlerim. Aşk, bu dünyada yaşanıp ahirete taşınan bir şey. Öbür dünyaya taşımak istemeyenler olacaktır aşkını, onlar hemen bu dünyayı terk etsinler.

  20 günlük asosyallik sürecimde yeni yeni tecrübelere sahip oldum. Çeşitli bahtsızlıklar başımdan ayrılmadı yine, bayramın ilk iki günü çiftçilik ve hayvancılıkla geçti. Önümde 9 çeşit iş varken ben angarya işlere zaman ayırdım yine, garipti. Yeğenime oyun yükleyip, yüklediğim oyunların bir kısmını geçmekle uğraştım. Bazen köyün ayazında fasulye savuran(köyde böyle deniyor, pisliklerini ayırmak manasında) babaannem ve dedeme yardım ettim. Bazen hayvanların önüne ot koydum. Bazen ders çalışmaya çalıştım ama çalış(a)madım. Öyle geçti gitti işte bayram şimdi önümde bir tatil günüm daha var ve yine işler işler işler birikti işler..

  Bu yazıya başlık koymak çok zor olacak çünkü yine saçmaladım galiba, bir kişi aklındaki bütün her şeyi yazıya dökmeye çalışırsa böyle olur. Manidar bir söz söyleyelim de başlığı o olsun bari. Kaç dedi geçmişim geleceğinden, bin dedi aşkın trenine, bekledim bekledim ve aşk gelmedi gittiği yerden. Oysa gelip oturup baştan yazsaydı ya beni. Türküler, hayatımı anlatmaya devam etti.(Arada kroluğum tutar benim, bakmayın. Aslında arabesk sevmeyen biriyim.)

http://fizy.com/#s/1aoxle