Pazartesi, Ocak 30, 2012

Değişiklik

Bir değişiklik yaptım geçtiğimiz günlerde blogumda, temamı değiştirdim. Üst taraftaki resmi değiştirdim. Yeniledim azıcık, etrafı toparladım. Hayatımda da değişiklikler yaptım. Yeni yeni kararlar verdim. Azıcık bunlardan bahsedeyim size dedim.

Birinci değişiklik ilk paragrafta da söylediğim gibi blogumun teması oldu. Tema arayışlarına girdim etrafa bakındım falan en sonunda klasik sade bir tema belirledim en iyisi bu dedim. Arka planı da bloggerdan seçtim. Sitelere şöyle bir gözattım ama hiç biri aklıma yatmadı açıkçası. Sonra üst tarafta(header) benim bir resmim vardı şapkalı onu kaldırdım. Bir tane resim oluşturdum ora için. Sonra köşesine ünlü restaurantlarda olur ya, onun gibi kuruluş tarihimi yazdım. Böyle..

Asıl değişiklik hayatımda oldu, hani size ucundan köşesinden değinmiştim. Aşık oldum diye, vazgeçmeye çabalamaya karar verdim bu aşk için ben. Çünkü olmuyor ya, bir türlü yıldızlarımız barışmıyor. Zaten gideceğim diyorum. Söylemeseydim daha iyiydi diyorum. Onun için şiirler yazıyorum falan ama yok. Aslan burcunu etkilemek zor, ben kendimden biliyorum. Olmuyor yani, etkilemek için onu helikopterden çiçekler düşüreceksin sen de çiçeklerle atlayıp havada adını yazacaksın sonra düşmeden i-phone ile fotoğrafını çekip göndereceksin. İşte o zaman aşık olma yüzdesi %50 yi geçebilir. Aslan burcu abi, zor burç. Yani bunu yapsan bile napıyım yani, olmuyor deme ihtimali çok yüksek. Neyse, işte ben de baktım az zaman var zaten, bi de bir türlü etkilenmiyor hanımefendi. Dedim boşver ya.. Ne takıyorsun. Salla gitsin. İşte öyle.

Sonra yeni arayışlar içine girdim web siteleriyle falan uğraşıyorum. Sonra okuldaki öğrenci kulübüne bir bilgi işlem koordinatörü buldum benim yerime. Almanyaya gideceğim ya, kendimi alıştırıyorum. İngilizce falan çalışmaya çalışıyorum. Ama bi bok olmuyor. Ne yapacağım orda bilmiyorum. Neyse, inşallah i would like to buy a hamburger, no pig meal diyebilirim. Görüşmek üzere. Bir sonraki yazımı Bremerhaven'den yazarım. :)

Cumartesi, Ocak 21, 2012

Avcı ve Ceylan Hikayesi

Bir hatıra canlandı gözümde. Anılardan bir an yakaladım kendime. Devrik düşüncelerde boğuldum adeta, yazılara rağbet göstermiyor insanlar aslında. Tembellik edip okumuyorlar yazdıklarını. Hatta öyle ki kitaba verdikleri parayı boş görüyorlar ve arkadaşlarından kitap almayı adet ediniyorlar. İnsanları soyutlarken kendimi insan sınıfının içine koymadığımı anlayabilirsiniz. Daha önce de dediğim gibi eğer varlıklarını iyiliğe adamış kendilerini iyilik ile bağdaştırmış her fırsatta iyilik yapan insanlar bu dünyada çoğunluğa erişmediği sürece ben bu dünyada kendimi insan sınıfına koyamam bu da böyle biline.

Hep bi şan şöhret mal mülk peşinde insanlar, menfaat için yaşamıyorsam niye yaşıyorum diyorlar. Acı bir menfaatsizlik var oysa benim içimde. Yanlışlığı doğruluğu tartışılır tabi elbette. Yazdıkça yazasım geldi yine de boş konuşmak boşluğa söylenmek insan olmadığım sürece ne haddime. Sadece kelimeleri kafiyeye uydurmak değil benim niyetim elbette. Kısa hikayelerden bir demet sundum bugün kendime. İnsanlığımın derecesini ölçtüm de üçyüzaltmış üzerinden bir dereceden daha az çıktı.

Bir avcı ile bir ceylanın hikayesini anlatacağım bugün size. Biraz uydurma olacak da neyse..

Günlerden bir ay, aylardan bir seneydi. Bir avcı, kendine güzel bir av bulmak için ormana inmişti. Hava soğuk bir o kadar da iliklerine işliyordu. Giydiği onca avcı kıyafeti ona ağırlıktan başka bir işe yaramamış gibi geliyordu. Ta ki o ceylanı göresiye kadar.

Bir anda unuttu soğuğu ceylanı gördüğünde. Sildi soğuğu aklından ve ceylanın güzelliği onu mest etti. O kadar ki vurmaya bile cesareti olmayacaktı neredeyse.

Ceylan sessizce ve etrafını kollayarak suyun başına indi. Tek dileği başına bir şey gelmeden su içip gitmekti. İçi yanıyordu ceylanın, ceylan öyle bir duygu seli içindeydi ki, ne kadar su içse içindeki ateşi söndüremezdi. Sevdiği çok sevdiği arkadaşı su içerken vurulup bir avcının eline düşmüştü çünkü. Gözlerinde yaş üretmeyi denedi işte o zaman ceylan. Ama ona öyle bir kabiliyet verilmemişti. Elinden geldiği kadar ağlamaya çalıştı ceylan sonra içindeki ateşi söndürmek için arkadaşının vurulduğu göl kenarından su içmeye gitti. Aynı anda düşündü ki, acaba beni de bir avcı vurur da onunla beraber götürür mü beni de diye.


Avcı silahını doğrulttu. Hayran olduğu ceylanı tam vuracaktı ki, ceylan başını kaldırdı. Avcıya doğru baktı. Sonra avcı bekledi bekledi.. İşte o anda zaman durdu sanki.

Avcı ceylana olan hayranlığından onu vuramadı. Ceylan, arkadaşına kavuşmayı bekledi. Uzun süre bakıştılar avcı hareketlendi ve silahını yere bıraktı. Ceylan hareketlendi ona koşan avcıya doğru. Adeta kavuşmak için koşan aşıklar gibi var gücüyle koştu her ikisi de. Sonunda kavuştular. Ceylan gözlerine baktı avcının. Vur beni, gönder arkadaşımın yanına dedi. Avcı bunu anlarmış gibi, sen ölmeyeceksin. Sen onun için yaşayacaksın dedi. Sonra avcı ceylanı yanında götürdü şehre doğru. Ceylanın içi yanmaktan öte olmuştu. Küle döndü sanki bütün organları şehre varana kadar zayıfladı sanki. Sonra avcı onu diğer hayvanların yanına koydu. İşte ceylan o zaman anladı içindeki ateşin sebebini.Arkadaşını vuran avcı, o avcı idi. Bir anda ne yapacağını bilemedi. dondurulmuş bir geyik kafasına batırdı boynunu da oracıkta can verdi.

Şimdi soruyorum size avcının türünden mi olmak istersiniz yaşamak için. Yoksa ceylanın gururunu mu yaşamak istersiniz. Ya da arada bile kalsanız. Hayvan mı insan mı olduğunuzu seçebilir misiniz?

Pazar, Ocak 15, 2012

Yazdım, Öyle Oldu..

Hayat gibi bir şey yaşıyorum, babam sağolsun arada bir bana uyarılarda bulunuyor. Mühendis olacaksın oğlum ciddi ol, öyle her şeye gülme. Sonra şu twitterda her şeyini paylaşıyorsun özel hayat diye bir şey var ya her şey paylaşılır mı? gibi. 

Bremerhaven'den gelecek mektubu bekliyorum hasretle. Bir de oraya gidince anlaşmaya bile yetmeyen ingilizcemi dersleri geçmek için nasıl kullanacağımı düşünüyorum. Karanlık bir geçmişe sahibim aslında ben, kendi içimde gizleyip aileme dahi söylemediğim hatıralarım o kadar çok ki. Yavaş yavaş içine alıyor hatıralar beni. Hep aşk diyorum, hep sevgi diyorum beklediğim melek diyorum ya.. Boşverin onları da nefes alıp verişimin farklılaşmasına kadar internete yazıyorum internette yaşıyorum sanki. Özellikle şu bir aydır.

Şarkılar söylüyorum kendi kendime, ufaklı büyüklü hikayeler yazıyorum. Şanssızlığın en dibinden sizlere sesleniyorum diyorum sonra size. Galaksizin en bahtsız insanı olduğumu söylüyorum sonra bir radyo programı kaydına. Bu da nerden çıktı böyle, bir de Almanyaya gitme planları. Günlük gibi kullanıyorum Blogumu.

Hiç günlük tutmadım ben aslında, burayı günlük gibi kullansam n'lur ki. Bir kaç kez denedim günlüğe başlamayı ama ben ayrıntısız anlatamıyorum hayatımı o yüzden diğer sayfaya geçiyorum. O zaman da ertesi gün yazamıyorum falan. Öyle işte. Bi de yaz dediler mi yazılmaz ki yaşadıkların. Bi ilham gelecek bi şevk gelecek bir istek olacak arzu olacak ki yazasın yani. Günlerden Pazar saatlerden bugünün son saatleri. Ben uykusuzluklar cehennemine koydum kendimi ya siz? Cennetlerde uyumaya devam mı edeceksiniz?

Cuma, Ocak 13, 2012

Başlayıp Yazamadıklarım

Bugün bir yazı yazmaya karar verdim ama sürekli olduğu gibi başlayıp yazamadım yine. Sonra blogumun taslaklarında bayağı bir yayınlamadığım ilk cümle var onu gördüm. Düşündüm taşındım dedim bunları bir yazıda toplayayım. Taslakları sileyim sonra bakalım nasıl bir şey çıkacak sonunda buyrun, aşağıda başlayıp yazamadıklarım var.

"Bu sana kalbimden kopan bir parçacık adeta bu sadece senin okumanı istediğim bir yazı."

"2 sene kadar önce word belgesi olarak yazdığım 113 sayfalık kitabımı bile bile sileli uzun zaman oldu. Tekrar başlamak istedim yazmaya aynı kitabı da, boşverdim. Dedim artık o kitap tarih oldu.

Artık melankolik ömrüme bir son vermek istiyorum. Bana beni bende yaşatacak bir eş lazım tabiki önce. Öyle bir eşim olmalı ki, diye başlayan cümleler kurdukça bulmak zorlaşıyor eşimi. Kim söylediyse eş bulmam gerektiğini, yanlış söylemiş galiba ben de bir şehevi duygunun arkasına kapıldım gidiyorum. Güzel olmalı diye fısıldamış biri kulağıma herhalde."

"Tek başıma kalacağım yakın bir tarihte. Öyle hissetmeye başladım. Etrafımda aşk'tan dili yanan çoğu insan aşık oluyor yeniden. Ben yine ortada kalakaldım. Kimler kimler sevgili buluyor, ne hayatlar yaşıyorlar da, bize denk gelmiyor bir türlü öylesi.

Yok kardeşim, söylüyorum işte kızlar para seviyor. Anlayış, aşk, karın doyurmuyor. Realizmin dibine varıncaya kadar yazıyorum. Aynen böyle işte. Parası olan kızı da kapıyor, aşkı da yaşıyor. Ama fakir yine ortada kalıyor. Bu kapitalist düzenden mi kaynaklı yoksa insanların kişiliklerinden mi bir türlü ayırt edemiyorum.

22 Kasımda yazdığım ufak taslağımı böylelikle yazıya çeviriyorum. İsyanlardayım yine ama hayırlısı.."

"Son günlerde boş ve eğlenceye ayırdığım vaktim fazlalaştığından işlerim de ona bağlı olarak boş ve eğlence için oluyor."

"Kaçırdı uykularımı yine kafamda gezen saçmalıklar. Saçmalık olduğunu düşünüyorum, çünkü saçmalıklar. Ağlamayı unutmuş gibiyim umarım yakında kötü bir şeyler olmaz. Gözlerimden süzülen yaşlar kimsenin umurunda olmuyor çünkü, ve erkeksen güçlü olmak zorundasın bu toplumda. Erkek ol diye tabir var yani düşün artık.

Kanayan kalbine yara bandı takmadan açık ameliyata zorlamalısın onu. Güçlüsün çünkü. Çok sık ağla(ya)mazsın çünkü. Mesela bir kız sana hiç acımadan boynuzlarını geçirdiğinde. Ah demeden s*ktir git diyebilmelisin. Gururlu olmalısın. Uyku sevebilirsin ama yine de tetikte olmalısın olası bir hırsıza karşı.."

 "Farklı hissediyorum kendimi ne iyi ne kötüyüm aslında. Düşündüm de hep kendimden bahsettim sanki biraz da sizi anlatsam ya."

"Gün dolu geceler sesizdi, aklımdan geçen sendeki sesizlikti. Sonra evim geldi hatrıma derken yeğenler kuzenler cümbür cemaat. Oturdu bir geceyarısı sessizliğinde bahçeye.."

"Günlerden salıydı. Sandım bugün bahardı.. Hiçbir yanlışlık olamazdı, olmamalıydı. Bugünden ayrılan bahara inat güze dönmek imkansızdı."

Vay be!! Ne yazılara başlamışım da sonu gelmemiş bazılarını da bitirmişim ama yayınlamamışım. Garip bir mozaik oldu ama oldu yani. Yakın bir tarihte sizleri şiirsel bir yazıyla başbaşa bırakacağım. Hatta belki önceden yaptığım gibi altına ses kaydını da koyarım.

Çarşamba, Ocak 11, 2012

Başlangıç ve Bitiş Arasında..

Başladım yine yeni bir yazıya, gece 3te başlayıp sabah 10da bitirdiğim. Üzerinde uyuduğum yazıma. Rüyalar gördüm yine bir sürü, uyandığımda üç beş tanesini hatırlayabildiğim. İçinde sen olanları unutamadığım rüyalardı onlar.

Öyle ki, yalnızlığı çağrıştıran ama sen geldiğinde renklenen rüyalar. Önce siyah beyaz, sen geldiğinde rengarenk olan rüyalar. Gördüğüm 1 senelik manevi eğitimin dışına çıkmamı engelliyor aşkım. Aşk'ı kendi içinde yaşamalısın dedi okuduğum kitaplar çünkü bana. Ve Fatih Sultan Mehmet'ten öğrendim aşk'ı ben, onun hocalarına danıştım çoğunlukla. O aşk ki her alanda sana büyük başarılar kazandıran. Öyle bir aşk ki o, aşk'ı baştan yazan, ya sen beni alırsın ya ben seni İstanbul dedirten. Tarihe gömüldüm yine aşk'ı tarihte aradım. Sonra zaman geldiği yine aklıma dudağımda ufak bir kıvrılma. Üzüntüden değil, düşünceden oldu bu rüya.

Bazen yanılıp yanılmadığımı ayırt etmekte zorlanıyorum. Öyle zamanlar oluyor ki kader diyip geçiyorum. Kendime bahtsız dediğimde bu bahtı kadere yormanın kuantum düşüncesine aykırı olmadığından emin olamıyorum. Uzun uzun cümleler kuruyorum sonra yine, başında anlamını bulan sonunda kaybeden cümleler oluyor bunlar genelde. Neyse, yine aşk'ın tarifini yapmaya çalışırken boğulmaya yakın bir yerde su yüzüne çıktım. Benzetmelerimi beğenenler olsa da, beğenmeyenler karşısında aşk'ın sessizliğini kullandım. Umrumda olmadı dünya. Çünkü ben aşıktan öte apaşıktım.

İma ettim düşüncelerimi hep bir türlü anılarla buluşturamadım. Bir anlamda denemeydi bu, ima ederek çekeceğim acıyı azaltma denemem. Bile bile kendimi boşluğa atıp bu boşluk ile boğuşmam. Sade ve umutsuz bir bireyim şimdi galaksinin en bahtsızıyım belki de.. Olsun. Her ne kadar bahtsız da olsam, bu bahtımı yenip aşk ile buluşacağım eminim. Yanlış bir şeyler yaptığımda beni uyaranlara teşekkür ederim.

Bir başlangıç ya da bitişteyim. Ya da ikisinin arasındayım kim bilir. Mutlu olmam için çabalayıp tavsiyeler verenler, tecrübeleriyle benim hayatımı da yönlendirmek isteyenler çok fazla. Yüklemsiz cümleler kurduğum anda, saçmalamadan basit kelimeleri bir araya getirerek yazılabilecek sayıların arasında boğulmaya yakınım. Beni bu kelimler havuzunda boğulmaktan kurtaran belki başlangıcım belki bitişim olana aşık oldum. Fatih Sultan Mehmet gibi bir söz ile başlangıca mı bitişe mi yakın olduğumu belirleyebilirim umarım. Ya sen beni bu kelimeler havuzunda boğulmaktan kurtaracaksın, ya da ben seni çekip bu sade hayattan kurtaracağım.

Cuma, Ocak 06, 2012

Anlar mıydın ki beni?

Ömrümü ömrüne yazsaydım,
O zaman anlar mıydın ki beni?
Ya kalbimi taş yapsaydım,
Yine kırar mıydın onu?
Bu erkekliğimle ağlasam önünde,
İnanmaz mıydın bana?
Ya gözlerinin içine baka baka,
Aşk orada desem?
O zaman neler olurdu ki acaba,
Söylemeden bilemem.

Gökyüzüne yıldızlardan adını yazsam,
Samanyolu bile şahit olsa aşkıma,
Yine de anlamaz mıydın beni
En üst raftan almaya çalıştığım kitap gibiydin,
Özletme kendini sevgili..
Hatırlat hatıralarımı bana,
Yanan kalbimin üzerine toprak atmayı sürdür,
Sürdür ki yanmasın artık bu can,
Küllerinden doğmaya çalışan ben,
Seni şimdiden özledim.
Ağlamak istedim de,
Sen üzülmeyesin diye beceremedim.

-Kerim Ç.-

Çarşamba, Ocak 04, 2012

Hasret Kararım

Büyük kararlar vermek durumunda kalırsınız bazen, işte o zamanlardan biri  benim için de. Erasmus ile Almanyaya gideceğim açıklandığı gün aşık oldum birine. Bugüne kadar söylemeyi ümit ediyordum içimden. Ama yapamadım bir türlü şansım hiç yaver gitmiyor ki, ya da ben korkuyorum yine kalbim yanacak diye.

Kararımı hasret üzerinden destekleyerek verdim. Yani sonuçta bugün söylesem, bir kaç saat sonra özleyecektim ki ben 6 ay boyunca Almanyada kalacağım. O'nu hiç göremeyeceğim dedim. Hasret denilen şey yeni ilişkiler için değil dedim. Yeni bir ilişkiye hazır değildik, yani ben öyle hissettim. Çok fazla imkanım oldu söylemek için ama bir türlü yapamadım. Çünkü kıyamadım. Yanan ben olabilirdim yine.. Ama o yanmadan her şeyi tadında yaşamalı ve aşk'ı eskitmemeli kalbini acıtmamalıydı. Her şeyin en iyisini hakeden biri O bence. Ve ben uzun süreli platonik bir aşk yaşıyacağım herhalde.

Ne olursa olsun, nasıl olursa olsun. Hakkımda ve hakkımızda hayırlısı. Cesaretli bir aşık sanırdım bundan önceleri kendimi ama ince düşüncelerin esiri oldum yine söylemedim ona aşk beslediğimi. Eğer nasibim ise zaten geldiğimde de bulur beni dedim. Hasretten yanıp kalbini kül eden bir ben olayım dedim. Kararım kesin.

Bir de anlamadığım bir mevzuu var ki o da şu, neden erkekler ilan etmek zorundadır ki aşık olduğunu. Anlaştırsalar onlar da kızlar gibi yetmez mi? Tabi, erkek koruyucu, erkek dediğin aslan misali hep güçlü olmak zorunda. İşte bu yüzden böyle bir karara vardım galiba.. Neyse.. Hayırlısı bakalım.

Bu da bu yazının parçası..

Pazar, Ocak 01, 2012

Mini Mini Bir Kuş Uçmuştu

"Mini mini bir kuş donmuştu,
Pencereme konmuştu,
Aldım onu içeriye,
Cik cik cik cik ötsün diye,
Pırpır ederken canlandı,
Ellerim bomboş kaldı."

Hepimizin bildiği çocukluk şarkılarımızdan biridir minimini bir kuş. Çok şey öğretir aslında bize de farkına varmayız öğrettiklerinin. Birlikte yaşamak zorunda olduğumuzu öğretir öncelikle ilk satırında. Ve kuştan kastettiği her şey olabilir yazan kişinin ama benim bu kuştan anladığım sevgililerim oldu büyüyünce. Hepsi gelip pencereme(kalbime) kondular öylece. Sonra içeriye aldım hepsini büyük bir heyecanla.. Cik cik cik ötsünler evimi şenlendirsinler diye. Sonra pırpır ettiler hepsi(heyecanlandılar.) uçup gittiler sessizce açık duran penceremden. Ellerim hep boş kaldı.

Çocukken böyle olacağına alıştırmıştı aslında ailelerimiz bizi ama farkına varamadan hep o cik cik sesini bekledik, istedik ki hep elimizde ötsün minik kuş. Bütün isteklerimize rağmen hayat acımasız. Kalbimiz hep bir heyecana kapılıp içeriye alıyor donan kuşları. Onlar da pırpır edip canlanıyor ve uçup gidiyor ellerimizin arasından.

2011 yılının denemesini yapmaya fırsatım olmadı. Neden mi? Çünkü yılbaşından önce, o'nun işi vardı. Çok yoğundu ve önemli olup olmadığını sordu. Nasıl diyebilirdim ki çok önemli, belki O'nun için önemli değildi. Pek önemli değil dedim. Hele bir 2011 2012 olsun dedim. Söylerim. İşte aynen böyle oldu. Bugün çok yoğunum başka bir gün konuşmalıyız dedi. Belki de 2012 için bir sevgili buldu kendine, herneyse.. Bahtsız kerim forever alone yine..

Büyük bir heyecana kapılıyorum hala onu gördüğümde, ne diyeceğimi şaşırıyorum. Aklım bulanıyor adeta, saçma cümleler kuruyorum. Eğer aptal aşığı oynasam bir filmde oscar benim yani, o kadar. Söyleyemedim yine, hafta içi bir deneme daha yapacağım bakalım. Belki de bu yazıları okur da ona yazıldığını anlar ben de hiç uğraşmam. Öylesi de iyi olmaz ama görürse de ne yapayım. Hayırlısı her şeyden önce..

Mutluluğun minik kuş gibi elinizden uçmaması dileğiyle.. Ya da hiç içeri almayın kuşu donsun gitsin yani. :)