Cumartesi, Ocak 21, 2012

Avcı ve Ceylan Hikayesi

Bir hatıra canlandı gözümde. Anılardan bir an yakaladım kendime. Devrik düşüncelerde boğuldum adeta, yazılara rağbet göstermiyor insanlar aslında. Tembellik edip okumuyorlar yazdıklarını. Hatta öyle ki kitaba verdikleri parayı boş görüyorlar ve arkadaşlarından kitap almayı adet ediniyorlar. İnsanları soyutlarken kendimi insan sınıfının içine koymadığımı anlayabilirsiniz. Daha önce de dediğim gibi eğer varlıklarını iyiliğe adamış kendilerini iyilik ile bağdaştırmış her fırsatta iyilik yapan insanlar bu dünyada çoğunluğa erişmediği sürece ben bu dünyada kendimi insan sınıfına koyamam bu da böyle biline.

Hep bi şan şöhret mal mülk peşinde insanlar, menfaat için yaşamıyorsam niye yaşıyorum diyorlar. Acı bir menfaatsizlik var oysa benim içimde. Yanlışlığı doğruluğu tartışılır tabi elbette. Yazdıkça yazasım geldi yine de boş konuşmak boşluğa söylenmek insan olmadığım sürece ne haddime. Sadece kelimeleri kafiyeye uydurmak değil benim niyetim elbette. Kısa hikayelerden bir demet sundum bugün kendime. İnsanlığımın derecesini ölçtüm de üçyüzaltmış üzerinden bir dereceden daha az çıktı.

Bir avcı ile bir ceylanın hikayesini anlatacağım bugün size. Biraz uydurma olacak da neyse..

Günlerden bir ay, aylardan bir seneydi. Bir avcı, kendine güzel bir av bulmak için ormana inmişti. Hava soğuk bir o kadar da iliklerine işliyordu. Giydiği onca avcı kıyafeti ona ağırlıktan başka bir işe yaramamış gibi geliyordu. Ta ki o ceylanı göresiye kadar.

Bir anda unuttu soğuğu ceylanı gördüğünde. Sildi soğuğu aklından ve ceylanın güzelliği onu mest etti. O kadar ki vurmaya bile cesareti olmayacaktı neredeyse.

Ceylan sessizce ve etrafını kollayarak suyun başına indi. Tek dileği başına bir şey gelmeden su içip gitmekti. İçi yanıyordu ceylanın, ceylan öyle bir duygu seli içindeydi ki, ne kadar su içse içindeki ateşi söndüremezdi. Sevdiği çok sevdiği arkadaşı su içerken vurulup bir avcının eline düşmüştü çünkü. Gözlerinde yaş üretmeyi denedi işte o zaman ceylan. Ama ona öyle bir kabiliyet verilmemişti. Elinden geldiği kadar ağlamaya çalıştı ceylan sonra içindeki ateşi söndürmek için arkadaşının vurulduğu göl kenarından su içmeye gitti. Aynı anda düşündü ki, acaba beni de bir avcı vurur da onunla beraber götürür mü beni de diye.


Avcı silahını doğrulttu. Hayran olduğu ceylanı tam vuracaktı ki, ceylan başını kaldırdı. Avcıya doğru baktı. Sonra avcı bekledi bekledi.. İşte o anda zaman durdu sanki.

Avcı ceylana olan hayranlığından onu vuramadı. Ceylan, arkadaşına kavuşmayı bekledi. Uzun süre bakıştılar avcı hareketlendi ve silahını yere bıraktı. Ceylan hareketlendi ona koşan avcıya doğru. Adeta kavuşmak için koşan aşıklar gibi var gücüyle koştu her ikisi de. Sonunda kavuştular. Ceylan gözlerine baktı avcının. Vur beni, gönder arkadaşımın yanına dedi. Avcı bunu anlarmış gibi, sen ölmeyeceksin. Sen onun için yaşayacaksın dedi. Sonra avcı ceylanı yanında götürdü şehre doğru. Ceylanın içi yanmaktan öte olmuştu. Küle döndü sanki bütün organları şehre varana kadar zayıfladı sanki. Sonra avcı onu diğer hayvanların yanına koydu. İşte ceylan o zaman anladı içindeki ateşin sebebini.Arkadaşını vuran avcı, o avcı idi. Bir anda ne yapacağını bilemedi. dondurulmuş bir geyik kafasına batırdı boynunu da oracıkta can verdi.

Şimdi soruyorum size avcının türünden mi olmak istersiniz yaşamak için. Yoksa ceylanın gururunu mu yaşamak istersiniz. Ya da arada bile kalsanız. Hayvan mı insan mı olduğunuzu seçebilir misiniz?

Hiç yorum yok: