Perşembe, Şubat 16, 2012

Psikolojik Tramva

Aynada kendime baktım bugün, aynaların gösteremediği bir iç güzellikten başka bir güzelliğim yok benim. Evet, yakışıklı değilim. Kendime de bakmıyorum. Saç sakal karışsın birbirine. Zaten günler ardısıra geçiyor. Tercih yapıp yaptıkları tercihleri değiştiriyor insanlar. Söz ile güzellik önemli değil boşver diyorlar da. İçlerinde hep bir güzel olsun benim olsun arzusu mevcut.

Sessizliğe gömülüyor, yazılarımı sıralamaya anlatmaya ve anlaştırmaya çalışıyorum. Bekliyorum ki yağmurlar yağsın saçlarıma yağmur damlaları konsun. Güzel bir sevgili bulmak değil niyetim. Hiç de güzelliğine bakmadım demiyorum. Güzelliğine aşık olduklarım oldu elbet ama asıl aşık olduğum davranışlarıydı bana olan sözleriydi benim. Bir de bakışlarını sevdim. Sanki doğru olan tek şey bakışlarıydı. Hep gözlerinde aradım sevgiyi. Vazgeçmek yakışmaz dedim sonra bana, şimdi sevmiyor olabilir ama sevebilme ihtimali var dedim en azından.

Gözlerimi kapattım yine, gömüldüm karanlıklara. Romantik sözcükler söylemek değildi niyetim aslında, yanlış anlaşılmak mı, Asla! Yalan söylemek imkansızdı sanki benim için, yalanın beyazlığına takılmadım hiç bir zaman. Masum yalan olmaz dediler bana, öyle bildim öyle anladım. Yalan söyleyen herkesi hayatımdan söküp attım. Acılar yaşadım uzun seneler, yanlış düşüncelere kapılıp, yalanlar peşinde koştum. Söylenilen yalanların içinde boğuldum. Acıdım kendime sonra, tam 3 ay vazgeçtim hayattan, hiç kullanmadım dilimi. Lal oldum kaldım. Yanlış yaptığımı düşünüp tekrar hayata daldım. Kazandığım kötü alışkanlıklardan vazgeçtim. Hayatıma bir dönüm noktası koydum. Neyse, sanki yine geçmişte boğuldum. Gelecekten soğudum.

Yeni bir maske aradım aynadaki yüzünün ardında, sanki gerçek yüzünü uzun seneler sonra yeniden görebilecektim. Bir ah ettim yine ve sustum. Sanki yeniden hayattan soğudum.

Kapaklık Sevgi

Ben sevdim mi kapaklık sevmeliyim. Tüm insanlığa kapak olmalı sevgim. Öyle arka sayfalara taşınmamalı, kapakta bulunmalı ve herkes duymalı. Varlığımı varlığına adamalıyım sevdiğimin. Öyle sevmeliyim ki, Ferhatı kıskandırmalı, Şirin bile duymalı sevgimin yaydığı hazzı. Sevdim mi öyle sevmeliyim ki, Aşk manasına kavuşmalı. Tanımlamadan, anlaşılmalı. Aşk'ın tanımını isteyenlere parmak ile gösterilmeli. O kadar gerçekçi olmalı ki sevgim, dışarıdan anlaşılmalı. Anlaştırmalı.

O kadar cesarete bürünmeli ki bedenim, paraşütsüz uçaktan atlamayı göze almalı. O kadar olmalı yani, cehennemin dibine kadar, uzayın bilinen en uzak yerine kadar. Bir ölçü göstermek gerekirse, 8'i ters çevirmeli, cennete kadar dememeli cehennemin dibine kadar demeyi göze alabilmeli. Öyle özlemeli ki kalbim gittiğinde, nefesim kesilmeli. Sevmeli be işte, sevmeli.. Nefes gibi olmalı sevgim, yaşamama sebep olmalı varlığın. Yetmemeli, her an her saniye kendini yenileyebilmeli.

Belki de bu yüzden sevmiyor kimse beni. Bu kadar derine dalmaya kimse cesaret edemiyor belki de.. Belkilere takıldım kaldım yine. Korkak olsalarda yüreklendiririm dedim ben sizi hep, hep onlara cesaret verdim. Artık bende de kalmadı cesaret, öyle ki sevgimi içimde barındıracak cesaretim dahi yok artık. Bir oyun oynadım hayatla da, kendimi tükettirdim.

Yeniden başlama ümidim var şimdi içimde hala, hala bu hissiyat ile sevebilme aptallığı var içimde. Bir kıvılcım arıyor bu büyük kül yığını belli ki. Ya yeniden alevlenip yanacak, ya da sonsuza dek toprağa karışacak bedenim, bedenimden öte bunu isteyen ruhum benim.

Pazartesi, Şubat 13, 2012

Yazmak; Okumak

Okumanın özgürlük olmadığı bir devirde bir cümle okumakla başladı hikaye.Tam da çıplak olmayan ayakların üşüdüğü anda. Perdesi olmayan pencere de yüzsüzlüğün yansıdığı anda. Ellerin olmasına rağmen tutunamadığın anda.

Yazmanın özgürlük olmadığı bir devirde bir paragraf yazarak devam eden hikaye, dibi çamur olan ırmaklara, duymazlıktan gelinen çığlıklara, binlerce insanın olduğu bomboş sokaklara, bilyeleri olmayan çocuklara, teslim etmişti kendini.

Bilyeleri olmayan çocuk hikayeyi dışarıda kar yağarken devam ettiriyor, kar taneleri toplayıp kendince duvarlar örüyordu. Onun da ayakları üşüyor elleri olmasına rağmen karda tutunamıyordu. Bilyeleri olmayan çocuk bir gün evinde aynalara bakarak susmayı öğrendi.Yazmak ve okumak için ilk adımı; susmayı öğrendi. Bilyeleri olmadığı için yazmaktan ve okumaktan bihaber olan çocuk en çok susmayı sevdi.Yani hamuru ekmek diye alırken balığı pişirmeden yedi...

Yazmak ve okumak özgürlüktür.

Yazan; Ahmet Akif AKYOL


Pazar, Şubat 12, 2012

Arada yazdıklarımdan.. 3 Şiir

Ben, kitaplığın son rafında aradığım kitabı bulmaya çalışan deli,
Bekledim ruh ikizimi de bir türlü gelmedi.
Uzunca bir bekleyişin ardından,
Bir mektup yazıp şişeye koydum.
Ona yalnızlıkla başın dertte mi diye soruyordum.
O ben ruh ikizimdi nasıl olsa,
Kaldırımlarda bulacak değildim ya onu?
Kafiyesiz şiirler yazdım ben ona,
Ne yaptıysam gelmedi yanıma.
Yalnızlık ile başın dertte mi diye sormamın sebebi,
Ruhumun derinliklerinde gizli.
Bana öyle bir yalnızlık nöbeti geçirtti ki,
Tam bulmuşken en üst rafttaki o kitabı,
Kalbime bir sancı girdi, 
Aşağıya düşürdü beni.
-------------
Karanlık bu gece yine,
Yıldızlar olmasaydı ne ederdi gece,
Ya batı olmadan doğu?
Olabilir miydi sence?
Sorular aklımı kurcalar durur işte,
Bu hayat hep böyle,
Felsefik düşüncelerden,
Önümdeki çaya kadar seni düşündüğümde,
Bir aşk dedim bu kapıldığım düşünce.
Belki de sandım sadece,
Anlamak önemli değildi bence,
Anlatmak zordan da öteydi bende.
İstedim hep o duyguyu anlatmak,
Doğru zamanda doğru yerde bulunmak,
Ama olmadı işte,
Ya önemsiz geldi o his,
Ya da zamanı gelmedi işte.
Anlatsam bile anlar mıydın ki beni,
Sonra hiç aşk anlatılır mı ki?
-------------

  • dur gitme, desem bekler misin ki?
  • Neden sorular sormak zorunda hisseder insan bazen kendini?
  • Yazdıkça azalacağına acılarım hiç biri gitmedi.
  • 3 mısraya sığdırmaya çalıştığım şey hasretimdi
  • Ama o 3 mısra da yetmedi.
  • Kafiyeli olmak zorunda değildir şiirler,
  • Hele yalnızlığı anlatmak isterse,
  • Yalnız kalmak zorundadır sözcükler.
  • Bazen uzunca bir süre ilham beklersin,
  • Ama bir türlü yazamaz derdini kelimelere söyletemezsin.


    ~Mühendis'ül Edebiyat~

Cumartesi, Şubat 04, 2012

İmkansızları Yaşarsın da Anlatmamalısın

Yazmayacağım, yazmayacağım dedim kendi kendime ama yine dayanamadım. İşte yine yeni bir yazıya başladım. Hayattaki tecrübelerimi size aktarma zamanım. Kesin ve açık bir dille söylüyorum. Eğer aşık olmaya alışık değilseniz. Aşık olduğunuz kişiye karşı şeffaf olmayın. Hemen indirmeyin yelkenleri suya. 

Eğer hayatınız boyunca inanılmayacak şeyler yaşadıysanız. Kime olursa olsun anlatmayın. İnanmazlar çünkü, geçmişten dem vurduğunuzda anlattığınız şeyler hep realistik ve mümkün olduğunca inanılabilir olmalı. Sizin yaşadığınız inanılmaz şeyler, kimseye ama kimseye anlatılmamalı. Ben yaşadım, yaşadıklarımı aynen anlattım da ne oldu. İnanmadılar, inandırmadılar. Hatta aralarında konuşup iyi sıkıyor ha, şunu bir gün yakalayalım da bütün foyası meydana çıksın bile dediler. Biliyorum. En azından içlerinden böyle düşünmüş olabilirler. Düşündüler.


Neyse, çocukluğum çok garip duygular içerisinde geçti. Yalana karşı çok hassas biriyim. Eğer birinin bana karşı söylediği yalanı yakalarsam. Saniseler içinde onu hayatımdan silebilirim. Dizilerde bile yalan söyleyenlere acayip sinirleniyorum. O kadar ki sanki set bizim orda olsa bi tane yerleştireceğim ağzına. İnanılmayacak şeyler yaşadım ve bunları ayrıntıları dahi atlamadan insanlara anlattım. Daha doğrusu yakın gördüklerime ve aşık olduklarıma bir kısmını anlattım. Ne oldu sonunda söyleyeyim. Hiç biri inanmadılar ve salladılar. Bundan gayrı geçmişten dem vurmak yok. Benimle bir ay birlikte yaşa gör diyeceğim neler olabileceğini, nasıl imkansızlıklarla karşılaşabileceğini. 

Bugün bir yorum gelmiş bloguma, bu kadar çok ziyaretçi alıyorsun ama yorumların yeterli değil diyor (ingilizce). Yorum yapmak istemiyor insanlar ne yapayım? Ben öylesine içimden geçenleri anlatıyorum buraya. İsteyen yorum yapar isteyen yapmaz. Ben şimdi niye yorum yapmıyorsun niye beğenmiyorsun diye insanlara sorayım mı? Ya da ne yapayım, kardeşim şunu beğenir misin mi diyeceğim, demem. Demedim. Demeyeceğim.

Arka sokakların geceleri siyah günlerinden sokak lambasının siyahını söndüremediği geceden seslendim size bugün. İmkansız olayları hayal gücüm ile birleştirip, sizlere sunmadığımdan emin olasınız diye yazdım bu yazıyı. Benden menfaat bekleyen herkesi göz bebeklerinin içinden anladım. Kızdım onlara gözlerimle, bir bakışım ile ağlatmak istedim de, ben geçmişteki ben değildim. Geçmişten geçtim dedim de vazgeçince geleceğimi göremedim. Ben kerim ömer, yalnız bir geceden sesleniyorum size. Yalnız ama benim için değil, yalnız kaldığını sananlar içindi bu gece.




İlham perim geldi omzuma kondu da sağ kulağıma bir şiir fısıldadı benim. Düz yazı arkasında şiir mi olur dedim de, olur canım dedi. Mest etti yine beni.

Yalnışsız bir hayat bekler insanlar,
İmkansız gelecekleri hayal ederler,
Ya geçmişlerinde yaşadıkları
Onlardan firar ederler.
Hep geçmişi unutarak,
Geleceğe bakmak isterler de,
Tecrübelerinden vazgeçemezler.
Benim gibi uzun yazılar yazmaktır hedefleri
Acıları yakar onları, bir de geceleri.
O yüzden siyahtır geceler,
Yanlışları kaybetmeye meyil ederler.
Ama bir türlü beceremezler.
Çünkü siyahın içinde kendini belli eder beyaz,
Aşk'tan söz etmeden, acılar unutulamaz derler.
Hatıralara gömülmeden yaşayan,
Hatıralarını anlatmayan, kendini tanıtamaz.
Bir Bursa gecesi yine bu yaşadığım.
Anılara gömülüp sadece kendime anlattığım.

Bir anda bir göz çifti canlandı önümde,
Gecenin siyahı kadar siyahtı gözler.
İçlerinde anlattıklarını bir ben anladım da,
Anlatamadım yaşadıklarımı bu bedende..