Cumartesi, Mayıs 26, 2012

Karmaşa Çorbasındaki Şehriye

Bir hatır gelir aklıma yıllar öncesinden bir kaç kelime dökülür dudaklarımdan, sessizliği bana özletir. Gözlerim gizli yaşlarla islanır ve bir işe yaramadığım düşüncesi oluşur zihnimde.

Gözleri kapalı bi şekilde kendimden çok aşkı düşündüğümü düşünürüm. Öyle yalnız kalırım ki bazen yanlış yaşar sanki ölecek iken yanlışlıkla ölürüm. Fiziki manada ölmek değil de manevi ölmekten dem vururum. Yazı yazmayı sebepsiz bir yanlış olarak görür yalnızlığı bu sebebe bağlarım içimde.. Acı, benim için bir haz meselesi olur ki; her yanlışında acıdan haz alan şanssız bir bedevi olduğumu sanar, her hatamda bunu savunurum. Çoğunlukla hata yapan başarısız ama kendini don kişot sanan bir kahraman olurum kimi zaman. Öyle anlar olur ki, başka başka insanların kendi içlerinde oluşturdukları şehirlerin kahramanı ilan ederim kendimi ki, şehrin savunucuları korunmak istemez de arkamdan vurur beni. Öylesine yazar, ölesiye yazdıklarımın arkasında olurum. Bazen kendimi anlatır; anlattığım beni bir başkasında bulurum. Sende bir ben buldum derim ona ama buna rağmen unutulur, kaybolurum.

Salı, Mayıs 22, 2012

Dile Düştün Sonunda

Uzun süredir yazmıyordum buralara, en son fakir edebiyatı yaptığımda babamdan hatrı sayılır bir uyarı aldım. Bana fakir edebiyatı yapma dedi babam, haklıydı da. Fakirlik öyle her insanın içinde bulunabilecek bir şey değil. Hem kime göre fakir neye göre fakir denilebilir. Delilik gibi bir şey sonuçta fakirlik te.. Mesela ben deliyim diyebilirsin de kime göre delisin neye göre delisin diye de sorulur karşılığında.

Bu dönem içerisinde hayatımda günlük olarak buraya not düşebileceğim önemli bir hadise olmadı açıkça. Bir şeyin farkına vardım yalnızca, o da mühendis olduğumdur. En azından köşeye sıkıştığımda mühendis olma zorunluluğumu kullanabildiğimdir. Ama bunun için köşeye sıkışmam gerekmiyor biliyorum. Bunu bir yetenek haline getirmektense alışkanlık haline getirmeliyim. Yanlışsız olmak haddim değil ama 'yalnızsız' olmalıyım.

Yalnızsız derken kasıt yalnız kalmamak değil, hep yanımda birileri olduğunu hissetmeli onunla yaşamalıyım ki, hayatımın her anında mühendislik yetilerimi sonuna kadar kullanabileyim. Şimdi bir hikaye duyuluyor kulaklarımda, bana ben burdayım dedirtiyor.

Gözlerimi kapatıp hayallere dalıyorum yine, aslan burcu olmamın ruhuna ters bir şekilde duygusal biri oluyorum. Sessizliğe gömüyorum kalbimi, sensiz gecelerdeki kalbimin sarsıntılarını depremlerle rezonans ediyorum ki hissetmeyeyim seni. Yanlışlar kumsalından bulduğum bir midye kabuğuydun sen, masum ve temiz. Yanlışlara bulaşmıştın ama özünde temizdin sen. Saklamak istedim seni ama istemedin bir türlü sen, karmaşık yazılara konu oldun böylece, ne yazdığını bilmeyen bir yazarın diline düştün işte.




Pazar, Mayıs 13, 2012

ERASMUSta Fakir Olmak

Bundan önce sizlerle kah aşk üzerine kah gezdiğimiz yerler üzerine bir kaç post paylaşmıştım. Şimdilerde Almanyanın kuzeyinde, yaşamak için çalışmak gerektiği konusunda tez yazabilecek düzeyde fakirliğin gözünü çıkaracak kadar fakirim. Cebimde bulunan 10 euronun nelere yetebileceğini hesaplayıp duruyorum.
Bankaların kazığının farkına varalı henüz 40 dakika oldu ve ben hibenin dibindeyim. Şu an düşünmem gereken onca şey olmasına rağmen sadece trende priz bulabilir miyim diye düşünmekteyim. Fakirlik sadece parayla ölçülmüyor bunu anlıyor ve oluşturduğum hüzün gölünün en dibinde nefessiz kalmanın tatlı bir şey olmadığını yaşayarak öğreniyorum. Sessizim şimdi sadece parasız yapabileceğim şeyler üzerine yoğunlaştım. Yıllar önce okuduğum açlık adlı kitapta 50 kron ile yaşayabilen bir yazar hatırlıyorum. Ona özeniyorum. Kitabın Almancasını bulup okusam mı? Bilmiyorum.
Babam olmadan yaşayabileceğimden emin değilim şimdi. Emin olduğum bir şey var o da çalışmam gerektiği. Çalışmadan kasıt iş değil dersler olması gerektiği babamın ağzından kulaklarıma geliyor. Ilk işim sabahlara kadar not tutmak olacak diye söz veriyorum şimdi kendime. Gönlüm de bir yere düşmeden yaşamak zorundayım. I
İşin özeti fakirim.

Cuma, Mayıs 11, 2012

Amaçsızca Yazılan Yazılardan Yalnızca biri..

  İyi güzel gezdik dolaştık. Yazmak istediğim zaman değil her gezdiğim yerin sonunda yazılar yazdım. Son olarak Pisa Firenze Bologna ve Venezia için de ortak bir yazıya başladım ama yayınlamak istemiyorum. Hayatım boka sarmaya başladı yine her zamanki gibi. Yıllar sonra bu yazıları okuduğumda çektiğim sıkıntıların bir hiç olduğunu göreceğimden emin bir şekilde başlıyorum hayata. Yanılma ihtimalim yüksek bile olsa yanlışlar kumsalından topladığım bir avuç kumun doğru çıkma ihtimaline güveniyorum.

  Bugün Almanyanın Kuzey batısının okyanusa bakan kenarında Bremerhavendayım. Amaçsızca yazan bir bloggerım şimdi. Bildiğimden değil de cahilliğimden koyuyorum sözcükleri ardı sıra. Ne bir Nietszche olma ihtimalim var ne de bir Kunt. Hatta Bilge Karasuya dahi özenmenin yanından geçmeyerek yazıyorum. Saçma olma ihtimali yüksek yazıların güzel olma ihtimallerinde yaşıyorum. Niye ben sevebilme ihtimalini sevmeliyim ki sevdiklerimin diye soruyorum kendi kendime sevdiğimin sevgisinden emin olmak istiyorum ama nerdee.. 

  Adımı kerim koyduklarından beridir herhalde bu benim her şeyi oldurmaya çalışma çabalarım bilmiyorum. Emin de olamıyorum ki hayattan kesin kararlar verebileyim. 3 gün önce Venedik'te düşüncelere dalma çabalarım bile boşa çıktı. Şimdi hayatımı düşünmeden öylesine yaşıyorum. Ödevlerin peşinden amaçsızca koşturup işime yaramayı bırak işime bile gelmeyen şeylere kafa yoruyorum. Ömer adımı koyduklarında cesur olmamı beklemelerinden dolayı herhalde saçma ama cesaret gerektiren işlere kalkışıyorum. Hep bir kişiyi düşünmek istiyor hayatımı bir kişi üzerine adayıp yaptığım şeyleri bir varlığa dayandırmak istiyorum. Ama isteklerim de boşa çıkıyor ya hep diğer çöp kutusundaki istekler gibi. Ne gerek var ki yaşamaya kendi canına kıymak haram olmasa.

  Ne gerek var ki yazmaya, hayatta kalmanın bir sebebi yoksa. Düşüncelerimi doğrudan kağıda dökmeye çalışan yazar kelimesinin y harfinin kuyruğunun ucuyum şu anda ben. Adım Kerim Ömer bir sebep arayanlara açıklamaya çalışan yanlışlarla dolu yalnız bir bedenim ben.

Perşembe, Mayıs 03, 2012

Gezi defteri Vol.4 (Wroclaw)

Uzun bir yazı beklemeyin buralardan çünkü afedersiniz koala gibi yattık. Çünkü bi şey yok yani buralarda.

Diğer şehirler gibi bol bol binalar da yok. Bi tane saat kuleli kilise bi de şirin yer cüceleri var. Ama vaktimiz bol olduğundan uzun süre dinlendik dediğim gibi.

Bir KFC de yemek yiyişimiz var, anlatilmaz görülür yani. Bildiğin ben 15, arkadaşım 17 parça hot wings yedi. Bi de kola sınırsızdı dibine vurduk yani.

Hayatımla ilgili önemli bir gelişme daha oldu. O da hani size bahsettiğim bir aşk vardı. O aşktan vazgeçtim. Neden diye sorarsanız öyle gerekti ya; bir sebep belirtilmez.

Bu yazı da uçaktan yazdığım inince yayınladığım ilk yazı olsun. Son olarak değinmeden edemeyeceğim. Burda sigara 3 euro, 10 kızdan 9 u da güzel. Yiyecek te ucuzdu; bol bol yedik içtik uyuduk yani. Iglica diye bi yer vardı tembellikten ve sıcaktan oraya gitmeyi bile gözümüz yemedi.

Şimdi yolculuk doğru Pisa'ya. Bakalım İtalyada neler olacak. Hee bi de herkese Naci'den çay.. ;)




Salı, Mayıs 01, 2012

Gezi Defteri Vol.3 (Prag)

Prag otobüs terminali(Terminal demeye bin şahit lazım) civarından yazıyorum size.. Asabiyet sınırını aşmama sebep olan bir şehirde gezinti yaptık geçtiğimiz iki gün boyunca. Hosteli bulmamız bir olay zaten. Bulduktan sonra otelin içerisindeki lanet koku. Yanımdaki arkadaşlarım bu kokunun yemek kokusu olduğunu söylemesine rağmen beni sinirlendirmekten öte asabi cevaplar vermeme iten direkt beynime etki eden bir kokudan bahsediyoruz. Yarım saat kadar hostelin ıngilizce bilmeyen bizimle google translate üzerinden anlaşmaya çalışan bir kadın ile uğraştık. Daha sonra kalacak yerimizi zor bela ayarladılar. Aklımda asabi bir düşünce, burayı satın almayacağız ya alt tarafı iki gün kalacağız yani. Bu düşünce aklımdakilerin kibarlaştırılmış hali tabiki.

Sözün özü bir odaya yerleştik ve bir market bulup markete gitme kararı aldık. Almanyadan bildiğimiz Penny isimli bir market bulduk yakınlarda ve oraya doğru yola çıktık 5 kafadar. Penny i bulduk ama yine farklı bir dil ile karşı karşıyayız mono und diglyseride speisefettsauren yazan şeyleri ve E katkılı yiyecekleri almıyoruz. Sonra alışverişten çıkarken ucuz bir alışveriş yaptığımızın farkına vardık. Arkadaş kadına oo burası da Pennylerin Pennysi demez mı kadın başladı gülmeye. Dışarı çıktığında bizde bir kahkaha oğlum biyolojik terimler evrenseldir ne dedin kadına diye gülüştük falan. :) Güzel bir anıdır.

Şehirde görülecek yerler yine tarihi binalardan oluşuyor ekstra olarak bir Lennon duvarı var(üzerinde John Lennon varmış.) :) resimlerden koyarım yine. Wroclaw a gidince bütün tarihi eserlerin ismini yazacağım bu sefer. Orada biraz sıkılacağımı düşünüyorum. Bakalım hadi hayırlısı.

Aklımda kalan ve klasik panaromik fotoğraflardan çektiğim bir köprü var Charles Bridge. Orası güzeldi. :) He bi de bir biletle iki kez trene bindik trenler güzel gerçekten. Paralar da fena değildi hani. Bu paragraf da beyin fırtınası paragrafı olsun. :)

Aklım hala Almanyada nedense. Hayırlısı..