Perşembe, Aralık 11, 2014

İsyan değil, benimki hüzün sadece

Sizlere isyanın doruk noktasındaki yazılarımdan, halil sezaivari bir yazıyla bir merhaba derim. Nasıl oluyor da sevginin değer biçilmez bir şey olduğumu düşünmeme rağmen gözünde sevginin hiç bir değeri olmayan insanlar karşıma çıkıyor bilmem. Nasıl bir günah ki bu benimki Rabbim karşıma böyle kullarını demeç yapıp sunuyor anlayamıyorum.

Yeni yine ve yeniden aşıkolduğumu sandığım demeçlerle şiirler sunduğum biri beni sebepsizce, gereksizce terk etti. Ben ona sen benim gönlümün sultanısın başımın tacısın derken, o ben bu kadar ilgiden bunaldım alışamadım diyerek uçup gitti tahtıyla beraber. Şimdi gecekondu misali gönül sarayımda hazinesi ejderha tarafından rehin alınmış cüceler gibi diyardan diyara gezesim gelir de sıcak yatağımı terkedemem. Sadece 300 kelimelik dağarcığımla bütün duygularımı anlatmaya çalıştıysam zahir, sonum böyle oldu a dostlar. Ömür bahçemde gözüm gibi baktığım bir gül daha kendini saldı kurudu gitti günler içinde.

Ne edebiyat yaptım be, bu bloga da hüzünlü olmayınca yazılmıyor ki arkadaş. Gerçi pardon, ben hüzünlü değilim, benim mizacım böyle. Hayat işte kimi peşinden koşar kimi koşturur peşinden. Saygılar ve dua temennileriyle... Allah karşınıza sevginin değerini bilenleri çıkartsın İnşallah.

Salı, Eylül 09, 2014

Gökkuşağı Misali

Kırmızı bir gelecek gördüm bu gece rüyamda, neden kırmızı bilmem. Ancak anladım ki, karamsarlıktan öteydi benim bundan önce yazdıklarım. Ben melankoliğim ne yapabilirim diye geçiştirdim ama bir yandan da düşünmüyor değildim. Bu ben miydim?

Mavi bir geçmişim var benim. Yeşil yanlış anlaşılmalarım var içinde.

Gökkuşağı misal bir hayatım var benim. Öyle bir ömrüm var ki ne beyaz ne siyah adeta koyu gri. Aynı mesleğim gibi her şeyden biraz var gibi. Boğuldum gittim devrik cümleler okyanusunda yine. Sanki edebiyatla bağdaşırmış gibi devrik olunca cümle.

Bir huzur sardı birden etrafımı gökyüzü mavisi. Süt kahvesi bir rahatlama oldu içimde. Sensiz ben renk olmamış gibiydim üstelik. Tam düşüncelerle huzura kavuşacakken karardı gökyüzü mavisi kopkoyu bir lacivert oldu zihnim. Kahverengi siyaha çaldı. Neler oluyordu yine mor bir mide bulantısı oldu içimde. Sonra anlamlandıramadığım bir toz pembe..

Kırmızi bir rûya gördüm dün gece, ömrümden ömür gitti anlamlandırabileyim diye. Halbuki hüznün rengi açık sarıdır bende. Ve turuncudur benim en güzel anılarım belki biraz hüzün biraz aşktır her yaşadığım. Belki de kırmızı onu ifade eden. Belki de onun sarısı da ben olurum bilmeden. Turuncu bir ömrümüz olur birlikte hem rûya hem sahiden...

Cumartesi, Eylül 06, 2014

Karmaşanın Bütününde Aşk

Varlık sahnesinde bir hiç olmaktansa, bir kaderin peşinden gitmenin en doğru yol olduğuna inanan insanlar bütününe duyduğum özlemi anlatsam da bu karmaşık cümlelerle anlatabilmemin çok zor olduğunu hepiniz tahmin edersiniz. Hep söylediğim gibi bazen o kadar uzun cümleler kurasım geliyor ki anlamını kavrayabilmek için benim bile en az 3 defa okumam gerekiyor. Değişik bir arzu bu, size öyle yazılar yazmak istiyorum ki, yıllar sonra okuduğunuzda vaybe! demelisiniz.

Evet, okuyucusuna aşık bir yazar karşınızda. Baktım kaderimde beni ben yapacak, benim de onunla ben olacağım kimse yok. Ben de blog'a sardım. :) Bekledikçe insanın küfredesi geliyor o ruh eşi dediğimiz ama aslına kimseye yakıştıramadığımız sıfata. Kelime kelime sövesim geliyor gelmiyorsan ebenin seni çıkarttığı yere geri dön diyesim geliyor. Sonra kafamı vuruyorum duvarlara düşününce... :/ Zaten gelse ne yapacağım ki, sizinle büyüdüm ben ya... Öyle bir noktaya odaklandım hep onu istedim. Sonra ufak bir konuşma geçti aramızda. Sonra uzun uzun konutştuk bana bir kaç konu danışmak istedi. Ve yıllar boyu odaklandığım noktanın, aslında gereksiz olduğunu düşündüm. Neyse... Galiba Murat Menteş okuya okuya böyle oldum ben. Azıcık şu kitapların dozunu azaltmam gerekse demek.


Hayatımda olanca şey varken, işyerinde Almanya vizemin basılı olduğu pasaportumu hasretle ve bir noktadan sonra ümitsizlikle beklerken. Aklıma gelen onca şeyi bloguma adeta bir barajın kapaklarını açıyor gibi bırakırken, bir gün sen geleceksin. Ama öyle bir anda gel ki, benim arayışlarım son bulsun artık. Ya da şöyle bak şimdi gelme, çünkü gelsen de hedeflerim doğrultusunda ilerleyip kalbimi sana bırakamam. Sen olamam şu an. Seni seninle yaşayamam. Bu çocuk ne saçmalıyor ya, bu değilmiş benim ruh eşim dersin. Ömrümü ömrüne adayabileceğim zaman seni her varlığın üzerinde tutup Nietzsche'nin üstinsan tanımının üpüstünde olacaksın benim için. Öyle büyülü olacaksın ki benim için adeta bir vefk(muska benzeri bir batıl inanç büyülü olduğu düşünülür.) gibi katlayıp boynuma asacağım seni. :)

Neyse bu yazı da öyle olsun ki özlediklerimin pek canı sıkılmasın. Özlediklerim derken evet evet, sizi kastediyorum. Aslında genelde arkadaş kitlemden oluşan okuyucularım. Biraz nihilist davranarak belki de ne siz ne de ben yokum diyerek sonlandırıyorum bu yazıyı. Hade Eyvallah...

Pazartesi, Ağustos 25, 2014

Dönüşüm muhteşem olmasa da...

O kadar uzun zamandır yazmıyorum ki şu an nereden başlasam ve ne yazsam bilemedim. Aslında bir web adresi alıp orada yazma kararı almıştım ama, hem burası kadar keyifli olmuyor hem de yazamıyorsun be. Sanki oraya yazınca kimse okumayacakmış gibi hissediyorsun. Şimdi yıllar sonra geriye dönen ve kızına sadece ben geldim diyebilen baba gibi hissettim kendimi. Ve kesinlikle ben geldim diyip hiç bir şey olmamış gibi devam etmeyeceğim.

Çok üzgünüm gerçekten çok üzgünüm. Seni uzun süre yalnız bıraktığım hayattan hep şikayet ettiğim. Edindiğim arkadaşlıkları devam ettirmediğim için çok pişmanım. Ama eğer bu arkadaşlıklarım dostluğa yakınlaşmış ise, meşhur sözlerde dediği gibi "Yıllar geçse de üstünden... Bu kalp seni unutur mu?" diyecektir. Lazanya, CYK, Leah ve adını sayamadığım bir sürü bloggerdaşım. Belki beni tanımayanlar hala yazmaya devam etmeyenler. Hepsi bir yerlerdeler hayatına devam ediyorlar belki.

İşte burada öyle oluyor ki, sen yazıyorsun ve okuduğundan emin olmuyorsun kimsenin. Sen yazmak istiyorsun ve amaann ne değişecek diyorsun. Ne ve ise soru bağlaç ilişkisinn birleşimi ile ortaya çıkan sozcük ile "neyse" diyip, yazıma ve bunca süre zarfında hayatımda olanlara bir göz atalım mı yoksa günah çıkartmaya benzeyen bir eda ile bu yazıyı özür dileyerek bitirmeli miyim dilemmasındayım.(dilemma: ikilem anlamına gelen sözcük. bkz. Murat Menteş-Dublörün Dilemması) :)

Yazmadığım süre boyunca  3 Ekim 2013 tarihinden bahsediyorum. Binlerce hedef koydum kendime ve yıktım. :) Belki bir googol kadar düşünce oluşturdum kafamda. Şanssızlıklarım bundan milyonlarca kat fazla olabilir. :D Ama tabiki de hayat devam ediyor. Bir kaç önemli hedef ve hayale değinmem gerekirse, birincisi Almanya'da master yapma hedefim var ve gerçekleştirmeye 1 sene kadar yakınım. Bunun için önce master programlarına başvurdum ama yarı dönemde başvurduğum için hepsi dil öğren de gel dediler. Ben de bu sebepten arkadaşım Henning Bohlius(kendisi ari-Alman'dır.) tarafından bir kursa kayıt ettirildim ve bu özel kurs aracılığı ile bir hafta içerisinde Almanya'ya gideceğim. Tabi yine şanssızlığıma yenik düşmez isem. Sonra iki ayrı firmada çalıştım birisi eğitim danışmanlığı yapan bir firmaydı ve sadece 1 ay çalıştım ikincisi elektrik bağlantı elemanları yapan bir atölye hala çalışıyor gibiyim. Sanırım pasaportum gelene kadar çalışacağım.

Bu arada Alman konsolosluğuna gittim lanet Suriyeliler oradaydı. Bilmeyenler için söyleyeyim Halep'teki Alman Başkonsolosluğu İstanbul'a taşındı çünkü Halep IŞİD Terör Örgütünün elinde. Neyse işte sırf onlar yüzünden randevumu ertelediler falan sonra söyledikleri gün gidip işimi hallettim ki tabi kabul olmadı bana bloke hesap açın dediler 5 günde iş bankasından hallettim geçen salı günü evraklarımı teslim ettim ve hala vizemin gelmesini bekliyorum. Umarım bu hafta içinde gelir de ben de kursa gecikmeli de olsa başlarım.

Hee bu arada blogu açmama sebep olan O Kız ile barıştık. Artık psikoloji mezunu bir dostum var. Ve bir konuda anlaştık ki o da artık yardım etmek istediklerime aşık olmayacağım. :) Belki o da okuyucularımdan biri olur. Öyle işte..

Hep bunu yazıyorum ama bu sefer yazmayacağım. Belki de bu sefer Almanca yazsam daha iyi. Ich glaube, ich ließe meine Blogzeite. Jetzt werde ich versuchen, zu schreiben. Ich weis es nicht ist das richtig oder falsch. Wir gesehen. :)

Bir şiirle bu yazıma son vereyim.

Bir hataydı belki de yaşamak,
Arzum dahilinde olmasa da,
Ölüme adım yazıldığı zaman,
Aşk benimle olmasa da..

Hayatımı alt üst eden bir yaşam,
Bir de öylesine sade bir geçmiş,
Ümitsiz bir adam gibi,
Ölümü bekliyor sadece ve sessiz.

Özlem ve hasret iki ayrı sözcük,
Oysa bir mi ikisi de?
Bence hasretin verdiği etkiyi,
Özlem veremez kimseye..