Salı, Eylül 09, 2014

Gökkuşağı Misali

Kırmızı bir gelecek gördüm bu gece rüyamda, neden kırmızı bilmem. Ancak anladım ki, karamsarlıktan öteydi benim bundan önce yazdıklarım. Ben melankoliğim ne yapabilirim diye geçiştirdim ama bir yandan da düşünmüyor değildim. Bu ben miydim?

Mavi bir geçmişim var benim. Yeşil yanlış anlaşılmalarım var içinde.

Gökkuşağı misal bir hayatım var benim. Öyle bir ömrüm var ki ne beyaz ne siyah adeta koyu gri. Aynı mesleğim gibi her şeyden biraz var gibi. Boğuldum gittim devrik cümleler okyanusunda yine. Sanki edebiyatla bağdaşırmış gibi devrik olunca cümle.

Bir huzur sardı birden etrafımı gökyüzü mavisi. Süt kahvesi bir rahatlama oldu içimde. Sensiz ben renk olmamış gibiydim üstelik. Tam düşüncelerle huzura kavuşacakken karardı gökyüzü mavisi kopkoyu bir lacivert oldu zihnim. Kahverengi siyaha çaldı. Neler oluyordu yine mor bir mide bulantısı oldu içimde. Sonra anlamlandıramadığım bir toz pembe..

Kırmızi bir rûya gördüm dün gece, ömrümden ömür gitti anlamlandırabileyim diye. Halbuki hüznün rengi açık sarıdır bende. Ve turuncudur benim en güzel anılarım belki biraz hüzün biraz aşktır her yaşadığım. Belki de kırmızı onu ifade eden. Belki de onun sarısı da ben olurum bilmeden. Turuncu bir ömrümüz olur birlikte hem rûya hem sahiden...

Cumartesi, Eylül 06, 2014

Karmaşanın Bütününde Aşk

Varlık sahnesinde bir hiç olmaktansa, bir kaderin peşinden gitmenin en doğru yol olduğuna inanan insanlar bütününe duyduğum özlemi anlatsam da bu karmaşık cümlelerle anlatabilmemin çok zor olduğunu hepiniz tahmin edersiniz. Hep söylediğim gibi bazen o kadar uzun cümleler kurasım geliyor ki anlamını kavrayabilmek için benim bile en az 3 defa okumam gerekiyor. Değişik bir arzu bu, size öyle yazılar yazmak istiyorum ki, yıllar sonra okuduğunuzda vaybe! demelisiniz.

Evet, okuyucusuna aşık bir yazar karşınızda. Baktım kaderimde beni ben yapacak, benim de onunla ben olacağım kimse yok. Ben de blog'a sardım. :) Bekledikçe insanın küfredesi geliyor o ruh eşi dediğimiz ama aslına kimseye yakıştıramadığımız sıfata. Kelime kelime sövesim geliyor gelmiyorsan ebenin seni çıkarttığı yere geri dön diyesim geliyor. Sonra kafamı vuruyorum duvarlara düşününce... :/ Zaten gelse ne yapacağım ki, sizinle büyüdüm ben ya... Öyle bir noktaya odaklandım hep onu istedim. Sonra ufak bir konuşma geçti aramızda. Sonra uzun uzun konutştuk bana bir kaç konu danışmak istedi. Ve yıllar boyu odaklandığım noktanın, aslında gereksiz olduğunu düşündüm. Neyse... Galiba Murat Menteş okuya okuya böyle oldum ben. Azıcık şu kitapların dozunu azaltmam gerekse demek.


Hayatımda olanca şey varken, işyerinde Almanya vizemin basılı olduğu pasaportumu hasretle ve bir noktadan sonra ümitsizlikle beklerken. Aklıma gelen onca şeyi bloguma adeta bir barajın kapaklarını açıyor gibi bırakırken, bir gün sen geleceksin. Ama öyle bir anda gel ki, benim arayışlarım son bulsun artık. Ya da şöyle bak şimdi gelme, çünkü gelsen de hedeflerim doğrultusunda ilerleyip kalbimi sana bırakamam. Sen olamam şu an. Seni seninle yaşayamam. Bu çocuk ne saçmalıyor ya, bu değilmiş benim ruh eşim dersin. Ömrümü ömrüne adayabileceğim zaman seni her varlığın üzerinde tutup Nietzsche'nin üstinsan tanımının üpüstünde olacaksın benim için. Öyle büyülü olacaksın ki benim için adeta bir vefk(muska benzeri bir batıl inanç büyülü olduğu düşünülür.) gibi katlayıp boynuma asacağım seni. :)

Neyse bu yazı da öyle olsun ki özlediklerimin pek canı sıkılmasın. Özlediklerim derken evet evet, sizi kastediyorum. Aslında genelde arkadaş kitlemden oluşan okuyucularım. Biraz nihilist davranarak belki de ne siz ne de ben yokum diyerek sonlandırıyorum bu yazıyı. Hade Eyvallah...