Pazar, Haziran 21, 2015

"Baba"

Dünya üzerinde bazı insanlar (çok özel insanlar) için bazı günler belirlemişler. Bu günlerden birisi de "Babalar günü" fakat şöyle ki bu günleri belirleyen insanlar ya dinlerden etkilenmiş, ya da din adamlarının özel günlerini o günmüş gibi kutlamaya başlamışlar.

Bana kalırsa bu tip günler pek kutlanmak için değil. Şöyle düşünün özünde Hristiyan inancını benimsemiş biri size kadir geceniz mübarek olsun diye mesaj atsa veya genelde Hristiyan inancını benimsemiş kişiler yabancı olduğu için, "Qadr Night Mubarak" falan yazsa sizin de garibinize gitmez mi? Benim de aynen öyle garibime gidiyor aslında. Fakat bir yandan da diyorum ki, ben neden Babama, Anneme karşı duygularımı ifade eden şeyleri yapmıyorum o zaman? Sanırsam ilk iki paragrafı Babam'dan etkilenerek yazdım.

Bir babanın mütevaziliği bir yandan da içten içe ona benzemek duygusu doldu içime. Umursamaz gibi gözükürken, enaniyetimi kabartmamak adına "gereği yok, ben kimim ki" hâl dili. Bu dünyadaki beni benden fazla düşünen bu zamana kadar güçlü olmanın ne demek olduğunu, kendini hiç bir zaman büyük görmemen gerektiğini ve bu dünyada misafiriyetinin gerçekten az olduğunu bana gösteren insan. "BABA" dediğim ve bir sözcüğü büyük göstermek için kullandığım bir kelime. Çünkü bende büyüktür "BABA". Önemi "Anne" kadar çok anlaşılmasa da kıyas edilemez ikisi aslında. Hani çocukken sorarlardı ya "Baba'nı mı yoksa Anne'ni mi daha fazla seviyorsun?" diye. Seçim yapamazdık ya hani. İşte öyleydi bende hem Anne hem Baba. Benim için yaptıklarını gözden geçirmeye kalktığımda gözlerimdeki yaşları tutamıyorum nedense. Ama bu demektir ki, yarın öbür gün Allah nasip eder de biz de "Baba" olursak biz de böyle yapacağız, üzerimizde o kadar büyük bir yük var ki anlatılmaz, hoş anlatılmaya çalışılsa anlaşılamaz bile...

O yüzden şu an gözlerimden süzülen yaşların yaptıklarının bana bu zamana kadar kattıklarının zerresini dahi ödemeyeceğini bilerek "Teşekkürler" diyorum. "Allah ebeden ve tüm babalardan Razı olsun." Teşekkürler, bana bunca yıl öğrettiklerin, öğretmeye devam edeceklerin için.

Atalet-i Âli

Hayaller dünyasının içinde binlerce yıl insan ömründe bir yıla yakın bir süre zarfında bu hayatımdan geçen... Hep istemiş olduğum bir şeyin arefesindeyim ama bir türlü tam olarak ne yapacağım ya da nasıl bir ilerleme kaydedeceğimi belirleyebilmiş ve başlayabilmiş değilim. Karmaşık kelimelerim yine sizleri aldatmasın basit cümleler kurmak yerine ömrümün çoğunu insanlara yardım etmeye adamış biriyim.

Neyse gelelim neler olduğuna ve bu blogu nasıl günlük gibi kullandığım faslına devam etmeye...

Hayatımdaki en büyük değişiklik mekan ile ilgili oldu. Artık Bremende yaşıyorum ve en az bir sonraki senenin Mart ayına kadar burada ikamet edeceğim. Buraya niye geldim nasıl geldim bunların bir önemi yok diyerek rahmetli Kemal Sunal'a da değinmeden edemeyeceğim. :) Ama gerçekten bir önemi yok yani. Bir amaç uğrunda koşturuyorum fakat şöyle bir sıkıntı var ki o amaç uğrunda olduğumu söylemekten başka hiç bir şey yapmıyorum. Amacım "almanca öğrenmek" mesela ama dil öğrenmek için bu kadar yol gelmeye, yaşadığın yeri değiştirmeye, sevdiğin veya seveceğin insanları terk etme lüzumunu aklımda sorgularken geldiğim nokta pek iç açıcı olmuyor. Her an geri dönme arzusu ile yanıp tutuşurken bir yandan da hadi yaparsın sen diyerek kendime gaz veriyorum. Kitaplar okuyorum diziler seyrediyorum. Hayatımı dünyevi bir insan gibi geçiriyor, dünya denilen gereksizliği gerekliymiş gibi sayıyor, kısacası; ehl-i dünya oluyorum. Halbuki buraya gelmeden önce ne çok arzu etmiştim bunu.



Şimdi gelelim lisan öğrenmek ile ilgili sorunuma. Adeta bir atalet göstergesi bu bedenimde oluşan. Eğer bundan önceki yazılarımı okumuşsanız anlamışsınızdır ki, ben duygular içerisinde boğulmaktan korkmayan biriyim. Özümde korkağım, değersizim. Fakat görünüşte özel bir insanım. Yani adeta özel insan taklidi yapan biçareyim. Atalet göstergesi dedim ya çoğu insan için yabancı olduğundan biraz "atalet" kelimesini açayım sizlere. Aslında açayım derken kısa bir tanım yapacağım. Atalet, insanın hareketsiz durup hiç bir şey yapmaması ve adeta ne dünya ne ahiret için çalışmaya arzusu ve hedefi olmaması demek. En kısasından ağır tembellik. :) Buraya geldiğimden beri sözde planlı bir şekilde lisan çalışacağım ve her gün 10 kelime ezberleyeceğim fakat bu zamana kadar ezberlediğim kelime sayısı 500'ü geçmez ne yazıkki. Bir örnek vermek gerekirse(zum Beispiel) mesela kursum saat 13.00'da ve benim kursa gitmem gerek. Akşam saatimi sabah kalkar da biraz çalışırım diye saat 9.00'a kuruyorum. Ama o da ne, uyandığımda saat çoktan 12.45 olmuş bile üstelik saatin bunca ilerlemesine rağmen bir 5 dakika daha yatıp sonra saçlarımı yıkıyor ve kursa 5 dakika da olsa geç gidiyorum. Hedefim sözde "almanca öğrenmek" iken bu hedefe yönelik hiç bir şey (gar nichts) yapmıyorum. İşte benim gibilere atalet zindanından nasibini almış demeniz normal. Bazen yazarken yan taraftaki scrool(yazının aşağıya gitmesini sağlayan çubuk) aşağıya inince kendimi kötü hissediyorum. Sen niye gereksiz gereksiz insanların vaktini alıyorsun diye düşünüyorum. İşte bu an da o anlardan biri. En iyisi yazıyı bitireyim de pek vaktinizi almayayım ben.

Bir üst paragrafı okuyan çoğu kişinin "aynı ben" , "sanki beni anlatmış" diyerek tepki vermeyeceğini umarak. Bu yazıyı burada "nokta"lıyorum (.)

Cuma, Haziran 05, 2015

Bağlanmaktansa Ağlamak İsterim

Artık çok uzun zaman oldu yazmayalı diye başlamak istemiyorum yazacaklarıma. Blogumu tekrar aktif hale getirmenin zamanı geldi de geçiyor bile.. Bunca yıldır yazıyorum takip edenim toplamda 10'u geçmez belki de ama olsun. Ben böyle iyiyim. Hep dediğim gibi bu dünya kurtulacaksa, bir sen yetersin. 10 adamla ben dünyayı değil marsı bile kurtarırım be heheyy..

Neyse gelelim blogu günlük gibi kullanmaya... :)

Farklı bir şey olmadı aslında bunca zaman yaşam denilen o karmaşık gözüken ama bir o kadar da basit şeyde. Sadece Almanya'ya taşındım dil öğrenmek için. Buralardayım bir kaç aydır. 4 ay kadar oldu sanırsam ve 4 ay içerisinde algı dilinde biraz ilerledim fakat konuşma hala pek ilerlemiş gibi gözükmüyor. Aslında biraz tembel olduğum kanısına vardım. Hoş eskiden 4 saat uyur rüyalarda dahi çalışırdım fakat Almancada pek böyle ilerlemiyor işler. Yine de hayırlısı demeden edemeyip çalışmak'a çalışmaya devam edeceğim. Her insan anadilini beğenir sanırsam ama ben Türkçeye saygı duymaya başladım. Bizim atalar işleri pek zorlaştırmamış gibi geliyor. :)


24 yaşıma geldim eski hedeflerim biraz bulanıklaştı şimdiden. Ama yeni bir cam alarak çözebilirim sanırsam bu bulanık hedefleri yeniden netleştirme işini. Madem bu kadar kolay niye yapmıyorsun diyebilirsiniz. İyi de kardeşim bu hedeflerden biri de bu yaşıma gelmeden önce gerçekleşeceklerdi onlar ne olacak. Belki de hayal kırıklığına uğramama sebebinden değiştirmiyorum gözlüklerin camını. Yo yo hayata AT gözlükleriyle bakmıyorum hayır. Benim gözlüklerim miyop. Yakını görebiliyor uzağı tahmin bile edemiyorum.


Yine bir şiirle noktalamak isterdim yazımı. Ya da niye istiyorsam yapmıyorum ki, buyrun...

Hedef sandım tüm yaşantımı,
Yanılmış mıydım oysa ki bilemem.
Hayatımdan geçen onca yılı,
Anlamış mıyım ki bilemem.

Belki anlamam mühim değildi.
Ya sizlere sorsaydım söyleyebilir miydiniz ki?
İçimdeki yaşlı adam 'ah be hayat geçtin gittin.' dedi.
Her şeye rağmen yaşamak isterim.
Ben bağlanmaktansa ağlamak isterim.

Cumartesi, Ocak 31, 2015

Hüzn'ü Zan

Bir zan hüznü oluşturdu dün oluşan, bence dünyaları aşan ama belki de tavşan dağa küsmüş dağın haberi yok deyimini tam manasıyla yaşayan bir olay. Önemini imanen bildiğim bir konuda sert bir şekilde ima edilerek uyarıldım. Bilmiyorum benim inancımın zayıflığından mıdır yoksa, işlemiş olduğum günahların çokluğundan mıdır ama gerçekten kırgınlığımı ayyuka çıkardım kendi içimde.

Rüyalarımda konuşmama ve beni hat safhada üzgünlük derecesine getirmeye sebep oldu. Fakat sonra huzuru yine ima edilerek dinlemediğim zannedilen sözlerde buldum. Allah(c.c.) zannı olanca şiddetiyle yasaklamış ve insanın içini acıtan bir misal ile tamamlamış ki, Yaratıcı'nın sözleri mutluluk ve yalanların dünyasında bir nebze olsun yüreğime huzur buldurdu.

"رَّضِيَ اللَّهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُ " (radıyallâhu anhum ve radû anh) (Allah onlardan razı ve onlar O’ndan (Allah’tan) razıdır.) olma şerefine erişebilme duasını sıklıkla tekrar ettim. Bunca zaman sonra imanî bir mevzuya değinme sebebime gelecek olursak, şu an bulunduğum yer itibari ile Allah(c.c.)'ın benim nazarıma sunduğu insanlara içten içe acıma ve kalbimi yangınlara sürüklemesinden sebeptir.

En başında da dediğim gibi, tavşan dağ hususu oluşmuş olsa dahi. Allah(c.c.) beni Rahman ism-i şerifiyle affetsin. Eğer öyle bir imaya sebep olabilecek davranışlarda bulunduysam dahi, yine suç benim üzerimdedir. Büyüklüğünden sual olunmayan Allah'tan af diliyor ve bu serzenişimin ince düşüncelerimden sebep olduğunu bilmenizi istiyorum.