Cuma, Ekim 07, 2011

Hayatım'ın Sıkıcı ve Enteresan Günleri

Garip.. Kaç kündür yazmak için başlıyorum ama bir türlü yazının sonunu getiremiyorum, yarım yarım yayınlamak da olmuyor ama en sonunda bir kaç gündür yaşadığım şeyleri özet halinde anlatmaya karar verdim. Son yazımı yazdığımdan beri geçen günlerin hepsini anlatmak yerine şu son günümü anlatayım da bir özet olsun dedim sonra da. Ufak bir karar değişikliği göz çıkarmaz sonuçta.

Okulda bir öğrenci kulübümüz var. Kulübün, dün saat 11.00 de aktif üye toplantısı vardı. Biraz açıklayayım, kulübe yeni katılmak isteyen arkadaşlara kulübün içeriğinin anlatıldığı bir toplantı. Benim çocukluktan kalma bir toplum önünde konuşma fobim var. Fakat bu fobiyi yenmek için, ilkokuldan beri her etkinlikte bulunmak için önce ben atıldım. Şiirler okudum, tek başıma konuşmalar yaptım. Yine de hazırlıksız konuşmalarda zorlanırım. Kimseye hissettirmeden ayaklarım titrer terlerim. Neyse, ona gitmek için sabah erken kalktım, rutin sabah koşusundan sonra eve gelip biraz uzandım ve saat 10 da minibüs beklemek için dışarı çıktım. Önceki yazılarımı okuyanlar ya da beni tanıyanlar bilirler ben bahtsızlığı bahtıma yorabilen bir kişiliğim ve bu sebepten dolayı bahtım hiç açık olmaz. Neyse, geçen 4 minibüs dolu olduğu için beni almadı ve otobüse de sığamadım. En arkadan gelen minibüse bindim zor bela onda da merdivene oturmam gerekti.(Polis, ayakta olduğumu görmesin diye.) Toplantıya 11 de yetiştim ve konuşmaya başladım. Ufak bir konuşmanın ardından istediğim mesajı verdim ve benimle birlikte çalışmak isteyen 1 kişi bulabildim.(Sorun yok, bahtsızım.)

Daha sonra 2 de bir toplantı daha vardı 2.öğretim arkadaşlar için, onlara da konuştuk daha sonra 5 te olduğunu sandığım dersin 3 te olduğunu öğrendim. Yazı çok sıkıcı oldu farkındayım ama böyle gitmeyecek umarım. Neyse dersin 3 te olduğunu 4.15 de farkedince dersimi de kaçırdım ve çarşıya çıktım. İki tane sweat aldıktan sonra bir tam ekmek döner yiyip eve döndüm. Şu an kafamın karışıklığından dolayı kaçırdığım dersi hazmetmekle meşgulüm.

Eve geldiğimde her zaman yaptığım gibi twitterımı açıp iki gün kadar önce twitter'dan konuştuğumuz(tartıştığımız) bir kız ile tanıştım. Beni aşağılıyor kendisi. Ben de ona bir kez yılan dedim. :) İlk kez biri ona hayvan ismiyle hitap ediyormuş, öyle dedi bana. Ben de hiç bir şeyden memnun olmayan birine ihtiyacım var benim dedim. İçten içe mutlu olmalı benim aradığım kişi dedim. Yani herkese göstermemeli mutluluğunu dedim. Tabi onun hiç mutlu olmayan biri olduğunu düşünmüyorum. En azından benden cesur olduğunu söyleyebilirim. Çünkü benim twitter'a fotoğrafımı koyacak cesaretim yokken, o koymuş. Güzel bir kız, zaman neyi gösterir bilemiyorum.

Gerçekten çok üzüldüğüm bir konuyla karşı karşıya kaldım bugün. Hayatını bahtsızlıktan, bahtına yoran bir idolümü kaybettim. Evet o gökten düşen 3 elmanın birinin sahibiydi. Steve Jobs'u kaybettik. Dünya ona borçlu diye düşünüyorum ben. Üzüldüm yani, kanserle mücadelesi olsun, evlatlık verildikten sonraki mücadeleleri olsun, benim için büyük bir örnek teşkil ediyordu. Daha fazla konuşmak istemiyorum. Ailesinin yasına saygı duyuyorum. Ve twitter adresini 3 gün önce takip etmeye başlamıştım. Nasip..

Yine her şey bomb.k afedersiniz. Ama öyle yani, hiç bir şey düzgün gitmiyor. Neye elimi atsam, elimde kalıyor ama hala bir umudum var düzelecek.

Hayat dediğimiz ne ki zaten, uzun bir yolda yürümek bana göre. Bir de aşk var değil mi, onun da tanımını yapa yapa bitiremedik. Yalnız kalmanın anlamını anladığımda, sensiz kaldığım günlerin saniyesini hesaplayan hesap makinesi icat edildiğinde ve Dünyaya yağan kırmızı karı biz de görebildiğimizde, bütün insanlık mutlu olacak ve o zaman aşk'ın tanımı net bir şekilde belli olacak. Bu da benim kehanetim olsun.

Hiç yorum yok: