Pazar, Ağustos 28, 2011

(U)san(a)ma(ma)k

Çok soğuk geceler gördü bu beden,
Bir türlü vazgeçmedi sevmekten.
Usanmak kelimesinin 'u' harfini unuttu,
Hep sanmak geldi içinden.

Ağlamak erkeğe yakışmaz dediler,
Anladım gülmek, kadında güzelmiş.
Ağlayamayan erkeğe gülmek zaten gitmezmiş,

Kalbi durmuş; olduğu yere yığılmış erkek,
Sonra beklemiş sonsuza dek,
Bir seveni çıkar elbet..

Gözlerimden akan yaşların haddini bir ben bilirdim,
Bir de sensiz geçen gecelerin soğukluğunu,
Ta kalbimde hissettim.
Gökyüzünden yağanı kar sandım da;
Bir türlü u'sanamadım sevdiğim.

Mühendis'ül Edebiyat

Cumartesi, Ağustos 27, 2011

Ramazan Davulcusu

Ramazanın vazgeçilmez geleneklerinden biridir davulcular, biraz onlardan dem vurmak istedim. Güm dede güm güm.. Hiç zaman kaybetmeden söylemeliyim ki kesinlikle imsak vaktinden 1 saat kadar önce geleni makbuldür. Yani öyle 2 saat önce gelip yok yere uyandıranı sevilmez pek.

Fabrikada çalışan tanıdığım çok olduğu için söylüyorum, çoğunun pek işine yaramaz bu davulcular. Bazılarını uyandıramaz da, uyandırdıkları zaman Ramazan falan dinlemez söverler. Halbuki davulcu dediğin uzaktan uyandırmalı öyle evin dibine gelip davul çalmakla uyanır mı adam. Hem ne demiş atalarımız, davulun sesi uzaktan...

Bir çok atasözüne karışmıştır davulcular, gerek manilerinden dolayı olsun gerek o ince seslerinden, kızlarımız için kızını boş bırakırsan ya davulcuya gider, ya zurnacıya demişler. Ramazanda söylendiğini tahmin ediyorum bu atasözünün çünkü çoğu yörede davul yerine zurna çalınır uyandırmak için. İnce saz.. Oynaya oynaya uyandırır adamı valla..

Şakası bir yana bu davulcuya kaçma mevzuu benim dikkatimi çeker, gerçekten kızlardan duyuyorum böyle şeyler. Şaka amacıyla söylendiği apaçık belli olsa da "ya bizim davulcunun sesi çok güzel, yok bizim davulcudan iyisi yok falan.." Söylesenize ince sesine mi vuruldunuz davulcunun?

Birkaç mani örneği vermeden geçmek olmaz şimdi.. Buyrun Ramazan manileri..

Akşam ezanı dinlemek
Sahur vakti yemek yemek
Ramazana mahsus şeydir
Gece davulcu söylemek


Akşamdan pilavı pişirdim 
Gene karnımı şişirdim 
Çok mani diyecektim ama 
Defteri yolda düşürdüm


Davulun içi pekmez
Çalarım fakat ötmez.
Bir bahşiş vermezseniz
Davulcu buradan gitmez.  


Bu kadar yeter, öylesine anmak istedim davulcuyu. Bizim davulcuyu da anmadan edemeyeceğim. Bir mani söylüyor mübarek 5 yıldır aynı mani.. Başını hatırlamıyorum da sonu hep aynı.. "Bey abimizi sorarsanız, mahallenin bir tanesi.." ;)

Perşembe, Ağustos 25, 2011

Karar Verdim 1 saate Bırakıyorum Seni

Yeni duygulara bürünmek için uçtuğum hayali gökyüzünden sana baktığımı hissediyorum. Sözcüğü ile başlamak istedim yazıma sebebi belli değil. Bir aşk çıksa karşıma, öyle bir bağlansam ki ona hiç bırakmasam. O da bana bağlansa Avatar filmindeki gibi.. Bağlarımız ayrılmasa.. Ah ah.. :/

Son günlerim remsen boşlukta geçiyor, bir günde hayal kurmak için bir kelebek ömrü kadar zaman buluyorum. Ne kadar çok bir zaman.. Her şeyin hayalini kuruyor hayaller evreninde yaşıyorum. Bilgisayar başından neredeyse hiç ayrılmıyorum. Bir kıza bağlanayım derken bilgisayara bağlandım yani, öyle düşün. Hadi ramazan diye arada iftara sahura gidiyorum yukarıya. Sonra bazen uyuyorum. Babam gibi hayretlere düşüyorum ben de uyuduğum zamanın azlığını farkedince. Bana "sen uyuyor musun?" diye sormuştu. Gerçekten öyle. Az uyumak sorun değil de şu alete bağımlı olmak beynimi çorba ediyor. Resmen asosyalitenin dibine vurdum yani. Facebook ve twitter la sosyallik mi olur lan, kalk artık şu aletin başından.

Neyse sınırları zorladığım dün bile 9 saat bu aletin başında kalmışım. Bir de aşık olabilir miyim diye düşünüyorum. Böyle aşık mı olunur. Sana aşık olan kızlar haklı, senin hayatın bilgisayar oldu. Yapılacaklar listemi yapıyorum şükür ama bir sorun var 3+ olarak zaman ayırdığım bilgisayar 3x oldu. Tamam, karar veriyorum. Kararım kesin net, okulda gördüklerini hatırla kerim, karar verme sürecine gir artık. İşte kararımı açıklıyorum. Bugünden itibaren, bilgisayar başında durma süremi yavaş yavaş azaltıp minimuma indireceğim. Hayır teknoloji de bana karşı çalışıyor yani. Yok 3g yok internet her yerde. Ey kerim!! Titre ve kendine gel..

Şu çocuk resmi de benim muhtemel çocuğum. 3 yaşında bilgisayar başında oturacağından adım gibi eminim.. Konuşmadan önce tuş takımının çıkardığı sesleri öğrenir herhalde. Tabi ben şu aletin başından kalkıp kendime bir aşk bulabilirsem.. :/

Aşık olma mevzuunu dün arkadaşla konuştuk azıcık. En sonunda karar verdik, her şeyi oluruna bırakacağız. Bir de acele etmeyip bu aşkın zaman aldığını öğrendik handeden.. :) Bu ünlülere de isimleriyle hitap etmeyi acayip seviyorum. Ünlü olsam da desem, sertap nasılsın ya.. Neyse, işte o aşk konusu da böyle kapandı dün.

Şimdi yeni kararımı uygulamak için 1 saat sonra bilgisayarımı kapatacağım bana ulaşmak isteyenler mail adresimi kullansın. Bir de şarkı koyalım sonuna tam olsun.

http://fizy.com/#s/20u4sa
Hep beraber.. Dertli ne ağlayıp gezersin burda.. Ağlatırsa Mevlam yine güldürür.. ;)

Çarşamba, Ağustos 24, 2011

Aşık mıyım ben neyim?

Nasıl bir fark bu ki, beni hayatımdan bezdiriyor. Ak ile kara arasındaki fark gibi sanki. Yaşam ile ölüm arasındaki farktan farksız. Bana bir of ile dağları yıktırabilecek sanki. Aşık mı oluyorum ne? Sıkıntıya girmeye başladım.

Bir arkadaşımı hatırladım, daha doğrusu facebook'u aktif olarak kullanmaya başladığımdan beri onunla aynı yönlerimiz olup olmadığını değerlendiriyoruz. Sürekli aynı tür şarkılar, sürekli aynı düşünceler. Sonra sohbetimiz. Garip bir duygu bu ya, hani ufak bir kıpırdanma olur ya içinizde, hani düşünürsünüz ben yakışıklı değilim o kadar be diye.. Öyle bir duygu işte.

Karamsar yazı düzenimi değiştirip yeni bir türe dönüştüm. Milattan önce söylenen sözleri haklı çıkarıyor gibiyim. Değişiyorum. Kim nasıl isterse öyle oluyorum sanki. Her ortama çok çabuk ayak uyduruyorum. Bazen güzel oluyor da, bu işime yarayacak mı ya da bu ben miyim? demekten kendimi alamıyorum.

Neyse, gelelim galiba aşık oluyorum'a. Aşık oluyor olabilirim de olmayabilirim de. Şimdi size içimdeki duyguyu bir tarif edeyim siz karar verin bakalım, aşk mı bu yoksa sadece bir hoşlanma duygusu mu? Şimdi birincisi şu ki, onu her düşündüğümde gözlerim biraz daha mayhoş bakıyor ve sanki aptalmışım gibi hissediyorum kendimi. 2.si sadece onunla uzun bir ömür geçirme düşüncesini aklıma getirdiğimde gerçekten uzuunn bir yaşam istiyorum Allah'tan. 3.sü sanki her söz ona yazılmış gibi hissediyorum yeni bir şeyler okuduğumda sadece onunla benim için mi yazılmış onu sorguluyorum. 4.sü birileri kim olduğunu anlayacak diye ödüm b*kuma karışıyor. 5.si hemcinslerimden herhangi biri onunla sohbet etmeye kalktığında, o kişiyi yavşak olarak görüyor ve bir önyargıya sahip oluyorum. 6.sı şu kalpte oluşan nefesimi kesen ağrı var ya ondan oluyor kalbimde. 7.si kız arkadaş arayışlarına başladım fakat sanki dünyada başka kız yokmuş gibi davranıyorum. 8.si galiba bir yolunu bulup ne olacaksa olsun, hayaller de suya düşmek içindir diye düşünüp ona açılmaz isem sanki 1 saat içinde ölecekmişim gibi bir hisse kapılıyorum. 9.su daha çok var ama susuyorum..

Aşırı şıpsevdi bir çocuk olmaya başladım. Galiba yavaş yavaş kendime gelmeliyim. Bırak artık bu ayakları kerim, kendine gel. Ona aşık mı oldum acaba buna aşık mı oldum acaba.. Acaba bu söylediklerinin altında ne yatıyor. Öküz altında buzağı aranıyorsun.. -Eh be kerim, sus artık. Sen işini yap boşver.. Zaten geldim 21 yaşına hala çocuğum. Belki de yarın öleceğiz boşver hayat böyle güzel..

Kendi kendine konuşmaya başlamak yalnızlıkmış peh.. Ben yalnız olmayı seviyorum o zaman. Çünkü, bir tek kerim'e anlatabiliyorum lafı eveleyip gevelemeden. Bir tek ona sövebiliyorum ne düşüneceği umrumda bile değilken. Ve tam anlamıyla net cümleleri bir tek ona kurabiliyorum. Ona sana olan hasretim yaktı bitirdi beni demek yerine seni özledim diyebiliyorum kısaca. Kafiyeli cümlelere gerek duymuyorum konuşurken ve sadece onun omzunda ağlayabiliyorum. Hep bir beklenti içinde olup, sevgilim olmadan böyle cümleler kurabiliyorum kerim, var artık gerisini sen düşün..

Salı, Ağustos 23, 2011

Tatil Modundan Kurtulma Listem

Tatil denince aklımıza ilk gelen şey dinlenmek oluyor nedense. Bir de bazı ünlülerin(bilgin de denilebilir) yaptığı kitap tatili var. Benim de aklıma dinlenmek geliyor ilk.

Tam 17 gündür tatil aşamasındayım ve artık dinlenmekten yoruldum. Yattığımda sırtıma ağrılar giriyor. Her akşam babam geldiğinde bütün konuları açıköğretimden kaldığım iki derse çeviriyor. İlgisiz alakasız bütün konuları. Dün dedim, Mustafa Armağan bir kaç yazı paylaşmış twitter'da oruç ile ilgili. Babamdan cevap, Mustafa Armağan'ın paylaştığı yazıları açıköğretim sınavında sormuyorlar. Ee doğru da yani ne yapayım? Bir de ne alakası var? Neyse.. Biraz sinir bozucu ama susuyorum o öyle diyince. Bir de umrumda olmuyor.

Tatil mevzuuna dönüş yapacak olursak, tatilin sırtımı ağrıtmasından dolayı karar verdim artık bir program uygulayacağım. Bütün öğrenci kısmısının oluşturup birebir uyanın milyonda bir olduğu programlar var ya ondan.. Ama benim programlarım genelde saatsiz olur. Yapılacaklar listesi gibi.. Böyle yazarım bir kağıda arka arkaya sonra üstünü çizerim yaptıklarımın. Böylece birebir uymuş olurum. Programlarına uymayanlara şiddetle tavsiye olunur.

Gelelim yapılacaklar listeme.. Listenin başında spor geliyor, zayıflıktan nasibini almış bir çocuk olarak azıcık kaslarımı geliştirmeye karar verdim. Spor diyince bir sürü şey geliyor insanın aklına gelin bu sporu ayıralım ikiye 1.spor mekik şınav koşu gibi şeyler olsun. 2.tür spor da, futbol basketbol gibi oyunlar olsun.

2. aktivite olarak kitap okumayı yazmalıyım. Yararlı bir birey olmak için bu ülkeye. Ayrıntı olarak da günde 100 sf. olarak belirliyorum.

3.aktivitem açıköğretim sınavlarına çalışmak olmalı ki, babamın azarını her akşam yemiyelim. 1 saat yeterli. İktisat için 1 saat ve kaldığım diğer ders olan davranış bilimleri için yarım saat..  Oldu 1,5 saat ama sıkılmazsam bu arttırılabilir.

4. olarak bilgisayara zaman ayırmalıyım. Çünkü ilgilenmem gereken bir bilgi-işlem koordinatörlüğü var. Ayrıca afişler falan en az 3 saat ayrılamalı bilgisayara ama 3+ olsun. Çünkü twitter varr facebook var falan..

Yeter bu kadar program için, şimdi bir gözden geçirelim bakalım..
Yapmak için Liste
1-Spor
Hareket - Oyun
2-Kitap
100sf.
3-Aöf
1,5+
4-Bilgisayar
3+
 Not:Dikkat bu liste sıkı yönetim olağanüstü hal durumlarında geçerli değildir.

Yapılacaklar listem de bittiğine göre artık uygulamaya geçebilirim. Her gün bir yazıyı bu bloga aktarmayı düşünüyorum. Belki arada şiir de yazarım. Karikatür paylaşıp, ses kaydı da yapabilirim. Keyfime bağlı..

Son olarak şu listenin altındaki nota dikkat çekmek istiyorum. Bir keresinde bu notu annemlere gösteriş olsun diye yaptığım programın altına iliştirmiştim. Yapmak istemediğim her şeyden bu not ile sıyrılırdım. E şimdi bu olağan üstü hal, bak teyzemlere gidecekmişiz diye.. :) Bu notu da eğer yapmak istemediğim bir şey olursa onu yapmamak için koydum oraya. Şimdi bir de çıktısını aldık mı tamamdır. 
Hadi görüşmek üzere.. 

Pazartesi, Ağustos 22, 2011

Çocuk Kalmak

Herkesin olduğu gibi ben de çocuk oldum. Olmaktan da öte, çocuk kaldım. Hala onüç ondört yaşında gibi davranıyorum. Sıkıntıdan değil, sadece ruhtan kaynaklı olarak. Her şeye güler, her saçmalığa kahkahalar atabilirim. Mikrop kadar şeyden mutlu olabiliyorum bu yaşımda.

Bütün günüm boş işler ile geçiyor hala. Bir keresinde hiç kalkmadan 26 saat bilgisayar oynadığımı biliyorum. O rekoru tekrar kırmaya doğru gidiyorum. Sahura kadar zaten bilgisayar başında duruyorum, sabah kalkıyorum, yine yapacak bir şey yok. Yine bilgisayar. Bir işe yarasa tamam da yani boş.. Bomboş. Ses kaydı falan yapıyorum, yazı yazıyorum işte böyle. Tipik yaz tatili bitsin artık havasına girmiş durumdayım. kerim(iç sesim) konuşuyor yine. Git gez ulan, internetle sosyallik mi olurmuş. Bir kız arkadaş olaydı, iyiydi hem gezerdik diyorum kendi kendime.

Çocukluğuma dönelim. Deliliğim tedavi edilebilir olabilir belki. Balkon çocuğuydum ben zaten 9 10 yaşıma kadar, mahallede erkek yoktu lan hep kız..Öğk gelmişti yani kızlardan. 6 yaşımda okuma yazma öğrendim ablama olan hırsımdan, sonra zaten annemin eteğinden ayrılmadım. Okula gönder de artık bir arkadaşım olsun diye. Seneye seneye dedi annem hep. Orda öğrendim işte sene 365 günmüş. Okula gittiğimde anladım, erkek dediğin güçlü olur diğer erkeklerle kavga ettiği kadar saygın olurmuş. Anlamadım tabi bunu. 5 sene hep kızlarla büyümüşüm nasıl anlayayım. Neyse, kızlarla büyüdüğümden şeffaftım ben herkese karşı utanma arlanma yoktu. Ne düşünüyorsam hop ağzımda bitiveriyordu. 1. sınıf hayatım en arka sırada hayat bilgisi kitabını deftere geçirmekle geçti. (Sınıf atlatılma mevzuunu geçiyorum. Orası çok hüzünlü çünkü.) Matematik bilgim 1 den 365 e saymaktan ibaretti hani yıl 365 gün ya ondan.

Neyse çocukluğumda değişik düşüncelere sahiptim ben, doktor olacaktım. Hatta müsamere yapılır ya orada da doktordum ben. Neyse bunu geçelim de doktor olmak isteme sebebime gelelim. Şimdi ben 2 tane arkadaşla geldim 7 yaşına kadar. Ablam bir teyze kızım iki ve öyle olurdu ki her şeyleri gizli gizli konuşurlardı benden. Ben de sinirlenirdim onlara sanki ne var gizleyecek derdim. Doktor olmayı isteme sebebim, kızları anlamaktı. Geldim 21 yaşına ancak anladım, doktorlar da çözememiş daha o cinsi.

Bir çocukluk aşkım vardı, daha aşk bile diyemezdim o zaman ayıp gelirdi çocuksun ya. Eve elele giderdik onunla. Birbirimize sırlarımızı anlatırdık. Aynı benim gibi aklına ne gelirse söyleyen bir kızdı. Onun kız olmadığını sanırdım. Ablamlar gizli gizli konuştuğunda hep onun bana anlattıklarını konuşurlar sanırdım. Sonra 1 sene böyle geçti, kız başka okula gitti. Daha ordan başladı bahtsızlık.

İyiydi ya çocukluk, büyüyünce unutamadığım bir çocukluğa sahip olmak güzel bir şey. 8 yaşıma doğru kendime ait bir bilgisayarım oldu ve o andan itibaren kendimi bilgisayara kapattım. O zaman için intenet 56kb ti be.. :) Hatta modemden dırınırınım dı nııımm diye ses geliyordu. Be heyy..

Eşek kadar oldum ama hala aynı çocukluktayım. Hala kadınları çözmeye çalışma çabaları. Hala dışarılarda top oynamalar, çocuk dövmeler falan. Büyü artık kerim! Yeter çocuk kaldığın, artık halı sahada top oynamalı kadınları anlamaya çalışmaktan vazgeçmelisin. Peki ya siz? Çocukluğunuza dönmek istediğiniz oldu mu hiç?

Uzun ve bitmek bilemeyen bir yalnızlık nöbeti geçirirken yazdığım makale

Işık hızını kavramamıza yarayan hızda geçen ve hiç durmyan bir hayat var önümüzde. Bir yalnızlık tufanı da geldi geçti yanımdan sessizce. Beni kitap yazmam için teşvik edenlere söylüyorum bu sözü elbette. Yazacağım sabredin bir kitap zamanı gelince.

Her insanın yüreğini burkmaz, düştüğünde karnına yediği o arkadaş tekmesi. Dilime geldi yine keşke biz de yüreği burkulanlardan olmasak dileği. Acımasız bir arkadaş kitlesine sahip bir bireyim ben sadece. Tatil dediğin böyle uzun sürmez ki, tatil dediğin olsa olsa bir ay olur dedim de inanmadı kimse. Bu nasıl tatil ya, hiç bir şey yapmıyorum. Boşlukta savrulup gidiyorum bir o yana bir bu yana..

Saçma sapan  meşgaleler bulup bir işe yaramamanın verdiği hazla mutlu oluyorum sanki. Geçmişime baktığımda sanki pek bir şey yapmışım gibi. Neyse geçmişten dem vurmaktan haz etmem ben. Yine uzun ve bitmek bilmeyen bir yalnızlık nöbeti geçirirken yazdığım makale olsun bu da. Başlığı şimdiden kendini belli eden. Devrik düşüncelerde boğulup giden yine. Okudukça zevk vermek değil, okundukça zevk veren bir yazı olmalı belki de. Benim boş günlerimi doldurmalı bu devrik düşüncelerle.

Yine bir paragraf başına geldik, sizce gündemden mi bahsetmeliyim? Okunacak kadar değerli bulmaz mı insanlar beni. Yazdıklarım takdire şayan olmayabilir elbette ki. Ama her türlü eleştiriyi göze alıp, yazdıklarımı okurların isteklerine göre değiştirmek bir bana özgü olsa ki okunmuyorum. Devrik düşüncelerden vazgeç demediği sürece her söylenileni dikkate alıyorum. Geceleri doldurup sabahlardan dem vuruyorum. Artık kavuşmayı yazdığım geçmiş günlerin hesabını sormuyorum. Çağırmıyorum o şahsı, geleceği varsa gelir artık.

Bahtsız bir kerim ile uğraşıyorum yine son günlerde, belki de bahtsız her şeyi bahtıma yormayı bıraktığımdan bu duruma düştüm tabiki de, neyse. Acınacak haline gülen zavallı denmesin diye, gülmeyi bıraktım bahtsızlığıma. Bahtsızım demeyi de bıraktığımda geri dönecek şansım herhalde. Yazdıklarım ile dalga geçen bir Türkçe hocam vardı hatırlıyorum da. Tecrübe olarak anlatayım. Hep aynı şeyleri yazdığımı söyleyip, yazdıklarım arasında aynı olan kelimeleri diğerlerinden daha yüksek sesle okurdu sınıfta. Hangi kelime olduğunu hatırlamıyorum da, gerçekten komik gelirdi aynı şeyleri yazdığımı düşünmeye sebep olurdu. İşte o günden beridir yazdığım kompozisyonlara hep hikaye katar hatta uydururum. Lisede güzel kompozisyonlar yazardım da tabi. Anlattığım o kız sebep oldu onlara. Neyse, galiba yine çok uzattım havadan sudan konuşurken.

Havadan Sudan demişken, yeni bir sayfa açtık 3 kafadar facebook'ta.. Havadan sudan kafadan rafadan konuşuyoruz öyle.. Bekleriz..
Havadan-Sudan-Kafadan-Rafadan

Pazar, Ağustos 21, 2011

'hoş' değil yazdıklarım belki, belki de 'boş'..

Boş değil tamam yazdıklarım, hoş olmadığını söyleyenler de olacak elbette. Yanlış yaptığım zamanlarda hiç bir zaman erinmedim yanlışımı düzeltmeye. Hani acımasız bir tabir vardır ya yanlış düzeltmek için, tükürdüğünü yalamak diye, işte onu düşünmeden düzelttim hep yanlışlarımı.

Bazılarına çok içim acıdı, bazıları umrumda bile olmadı. Ama yanlış olduğunu anladığım anda düzelttim onları er; ya da geç farketmez. Allah katında zaman kavramı yoktur. Biz de kuluz en nihayetinde. Bizde zaman var da ne oluyor sanki. Hep şikayet, hep dertleri kederleri anlatmakla geçiriyoruz en azından bize verilen zamanın yarısını. Derdi olmayan insan yok bunun farkına vardım bugün. Ağlamadım diyen yalanın kuyruklusunu söyler. Ağlamak için illa ki gözyaşı gerekmez. Bir iç ses oluşturdum bende kendime, hani her ağıza sakız olan bir olric var ya ondan özenti değil ha.. Tutunamayanlar'dan eski benim iç sesim. Üstelik ona adımı verdim. Kerim dedim kısaca, gel hayatımıza çeki düzen verelim. Verelim be dedi, benim iç seste öyle efendimli ricalı konuşmalar yok. Bizim devlet demokratik hatta sosyalist. :))

Arkadaş gibiyiz kerimle, yanlış yaptığımda ben ona bağırıyorum sonra o bana bağırıyor bazen salak diyor gerizekalı diyor. Hiç alınmıyorum. Adam haklı beyler diyip bazen yanlış yaptığında ben de ona sövüyorum. Delirmeye yakın bir ruh haleti içerisine girdim yine Ramazan'ın geriye kalan şu 9 gününde. Kerim, sence her şeyi açıkça anlatmalı mıyız bizi takip edenlere? Yok yok öyle olmaz o bekle gelsinler seni tanısınlar, dertlerini anlatsınlar ömrünün 4te birini bir ver onlara da öyle. Kendi kendine konuşana deli derlermiş peh.. Desinler değişemem desinler değişemem..

Vay be konudan konuya atlamak gibi olacak ama.. Belki de deli damgasını acımadan vuracaksınız kıçıma, mühim değil. Ben kendi halinde yaşayan bir kulum nasılsa. Merak etme kerim, deli de deseler divane de deseler bakacağız bir çaresine olmazsa alır başımızı gideriz uzaklara seninle.

Gencecik yaşımızda ticarete atılırız, belki azıcık gücümüzü kullanır para kazanırız. Belki hiç bir işe yaramadan geberip gideriz, önemli değil. Mutlu olalım da, gerisi hikaye. Hatta ne hikayesi roman roman..

Cuma, Ağustos 19, 2011

Külleri karıştırırken, 'aşk' çıksa ya içinden birden


Nasıl bir hayat ya bu benimkisi? Hep isyana sürüklenen duygular bütünü sanki. Kalbimin orta yerinde bir tokmak gizli. Her düşüncemi bitirdiğimde var gücüyle vurmak üzere kendisi. Artık iyice çürüdüğünden mi yoksa yıllardır gerçekten gülmeyi unuttuğumdan mı bilmem, acıtmıyor kendisi kalbimi ve artık aramıyor hatırlatmak için bana sessizliği.

Çok şey yaşadığımı iddia etmiyorum, ama yaşadıklarımın kalbimde bıraktığı etkiyi anlatmak istiyorum sizlere. Bu yazıyı okuyanlara tecrübe olsun diye. Devrik düşünceler arasında boğulmaktan alamadım kendimi yine ve anlamsız da olsa devrik düşünceler kurdum kurdukça daha çok boğuldum o düşüncelerin içinde. Neyse kendimdeyim ya o yeter bana. Acımasız düşünceler bugünlere geldim sonunda. Büyük bir kahramanlık ateşi vardı içimde doğduğumdan bu yana ve o ateşi bir kişiye harcadım umarsızca ve ateşim söndüğünde anladım. O ateş sönmez ama söndürülebilirdi platonik aşklar tarafından. Artık kahraman olma arzusu yok içimde. Çünkü bir kişiye kahraman olmuş bir bireyim ben sadece. O kişi ki kahramanlığımı beğenmedi. O kişi ki benimle yaşamak yerine beni ezip geçti.

Bir kaç sene daha küllerini karıştırdım ben o ateşin, söndüğünü bile bile karıştırdım durmadan. Belki bir kıvılcım bulurum içinde de azıcık da olsa yakarım diye. Ama olmadı hala da sönük duruyor o ateş ve ben hiç bıkmadan karıştırıyorum o külleri. Olur da bir kıvılcım oluşturabilirsem küllerin arasından ya da belki bir aşk ateşi doğar da kahramanlık ateşimin küllerini yeniden doğurur. Ruh eşim gel artık yak şu ateşi ne olur.. Beklemekten sıkıldığımdan değil de üşüdüğümden çağırıyorum seni ve bekliyorum uzun yıllar boyu. Saçlarım ağırsa bile bekleyeceğim seni ömür boyu.

Ruh Aşkı

Bir ses duydum yine uzaktan
Yalnızlığa kafa tutmayı bırak artık yavaştan
Artık vazgeç bensizlikle savaşmaktan
Ruhunun derinliklerine at beni
Akıt gözyaşını da unut geçmiştekileri
...
Ben senin ruhunum, eşin olamam ki dedin.
Gözyaşı denen taneciği tutmak için neler vermezdim.
Oysa ben sendim; sende bir bedendim.
Koskoca Dünyada ruhuna aşık olan bir ben miydim.
Mühendis'ül Edebiyat

Pazartesi, Ağustos 08, 2011

O Kız Bölüm 3

Yangınlar büyüdü yine içimde, alevler sardı kalbimi. Hatrımdan çıkmayan o kız, satırlarıma da işledi bir şekilde. Okunurken böyle güzel gelmiyor yazılarım. Yaşamak bir ayrı be dostum.


Satırlarımı buraya dizerken gözlerimin önünde belirdi yine o kız. Son şarkımı söyleyeli tam 2 sene olmuştu. Beni bir arkadaş gibi görmek istediğini ve arkadaş kalmamız gerektiğini söylüyordu. Mesajlaşmaya uzun süre devam ettik. Arkadaşlıktan öte bir düşünce yoktu ne onun ne de benim aklımda. Bir gün buluşmak istedim. Nasılsa artık okulumuz bitmişti. Pek bir engelimiz yoktu önümüzde. O günü tam hatırlamıyorum fakat gün sonu benim için yanlıştan da öteydi. Bir metro istasyonunda oturmuştuk ve ben ona karşı hissettiklerimi fazlası ile belli ediyordum aslında ona kalırsa. O an bir açıklama yapma isteği duydum. Çünkü hissettiği duyguyu içimde hissediyordum. Ben konuşmasam o konuşacak ve söyleyeceği şeyler kalbimi söküp atacaktı. Söze başlarken ben de başladım aynı anda ve o ritüel gerçekleşti. Önce sen denildi her iki ağızdan da. Hislerimin zayıfladığından olsa gerek söylemek istediği şeyin belki de beni seviyor olduğunu düşündüm bir an ve söz aldım. Seni arkadaş olarak görmek istedim bundan önce ve artık böyle görebiliyorum dedim. Ona hastalığından mutlu olarak kurtulabileceğini bulduğumdan beri sadece yardım etmek istemiştim çünkü. Nerden bilebilirdim ki yardımımın büyük bir aşka doğru gideceğini. Bunu söyler söylemez aklım adeta kapanmıştı. Onu hissediyordum daha önce ama arkadaş kelimesini kurduğum anda sanki hiç bir şey düşünmez olmuştu. Hadi ya, ben de öyle istiyordum zaten dedi. Ondan önce yalan söyleyemeyen ben. İkinci yalanımızı söylemiştim. Biz arkadaşız ve ben seni arkadaşım olarak biliyorum bileceğim dedim.

Bir hafta kadar nasılsın iyimisin diye mesajlaşıp eski günlerden dem vurduktan sonra, söylediğim ilk yalanın başıma getirdiklerini düşünmeye başladım ve ikinci bir pişmanlığı içimde barındırdım. İkinci yalanım yalan olmaktan çıkmalıydı bir şekilde ona bizim arkadaş olamayacağımızı ve yalan söylediğimi söylemeliydim. Beynim fırtınalar ile doldu ve tek mesaj ile bitirdim bütün yalanı. Yalan söyleyemiyorsun diye bir cevap geldi geriye. Ve o günden sonra bir daha hiç yüzünü görmedim.

Artık unutmak istiyorum, aklımdan çıkarmak istiyorum onu. Ama bir türlü olmuyor nedense. Hep gözümün önünde beliriyor sıkıntılı anlarımda. Bana yardım etmek istediğini düşünüyorum ve galiba biraz deli oluyorum onu gördüğümde. Her sıkıntılı günümde karşımda beliriyor bu sefer gerçekten uzak, hayale çok yakın. Galiba yavaş yavaş unutmaya başlıyorum yüzünü tabi bir kez daha hatırlatmazsa kendini.

Sevdiğim ve ondan öğrendiğim bir şarkı ile bitirmek istiyorum bu yazımı. Bu şarkıdaki anlam ile nokta.

Diğer bölümler
Bölüm 1
Bölüm 2

Perşembe, Ağustos 04, 2011

Bugün benim doğum günüm

Hep aynı şarkı gelir aklıma doğum günümde çoğu insanın aklına geldiği gibi. Çok basit düşüncelere mi yoksa basitlikten öte karmaşık düşüncelere sahip mi olduğumu çözemediğim bir beyne sahibim bu gün. Uzun uzun cümleler kurup kurduğum cümlelerin hiç bir işe yaramamasını istiyorum. Doğum günümü kutlayan her insan mutluluğumdan bir damla alsın ve benim mutluluk gölüm çöl olsun istiyorum. Belki bu mutlu eder beni. Hep o şarkı geliyor kulaklarıma, bugün benim doğum günüm hem sarhoşum hem yastayım...

Bıkkınlık geçirdiğim insanlar, bitkinliğe sebep olan duygularım var geçmişimde. Belki de abartıyorum geçmişimi. Belki de pireyi deve yapmakta üstüme yok ama içimde yaşadığım duygu selinden arta kalan duygularımla yaşadığım hayatta, geçmişimde yaşadığım duygu yoğunluğunu sadece kalbim anlayabilir belki bedenim de hissedebilir o kadar.

Doğum günü çocuğuyum ben bugün mutsuzluktan mutlu olmaya çalışan ve acılarımı bir bütün olarak mideme gömüyorum bu akşam sahur yapmayacağım. Bugünkü orucumu acılarımın tokluğu ile tutup ruh eşimi arayıp bulmadan önce onları sıçacağım. Bundan sonra, hep başlamak istediğim şeyleri bitirmekle geçireceğim hayatımı ve nirvana'ya ulaştığımda ruh eşimi bulup onunla noktalandıracağım hayatımı. Virgülleri çok olan hayatım noktan büyük olsun İnşAllah.

Doğum günümü kutlayan ve benimle birlikte olanlara çok teşekkür ediyorum. Bana iyi ki varsın diyenlerin varlıklarına minnettarım. Yüzüm somurturken bile kalbim hep güler benim kusuruma bakmayın. Mutluluğu hakedenler mutlu olmalı sadece bence ve mutluluğu haketmediğini düşünenler bile mutlu olabilir isterlerse. Sizler benim hayatıma nokta koyamama sebebimsiniz. Yanımda olanlardan bahsediyorum. Arkamda olanlar da buna dahil olmak üzere.. Sizi Seviyorum ve bunu size söyleyip bu iki kelimeyi harcadığımı değil doğru yerde kullandığımı düşünüyorum.
İyiki varsınız, olmasaydınız hayatıma virgül koymadan nokta koymak zorunda kalabilirdim.

http://fizy.com/#s/1lt85k